20 Ağustos 2011 Cumartesi

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI


AÇILIŞ KONUŞMASI:

Bugün burada Cumhuriyetin ilanının 83. yıldönümünü kutlamak üzere toplanmış bulunuyoruz. Bugünkü yönetim biçimimiz olan Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te kabul edildi ve yürürlüğe kondu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1922'de aldığı tarihi kararında, saltanata son vermiştir. Bu tarihi kararın da açık bir belirtisi olarak, 1921 Anayasası ile yeni siyasal rejime geçilmiştir. Ancak, Cumhuriyet resmen ilan edilmemiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1923'te seçimlerin yenilenmesine karar vermiş ve yeni kurulan Meclis, Lozan'da elde edilen antlaşmayı onaylamıştır. Lozan Barış Antlaşması'nın kabulü ve 6 Ekim 1923'te Türk Ordusunun İstanbul'a girmesi ile Türk vatanının bütünlüğü gerçekleşmiş ve böylece bir devir kapanmış ve yeni bir devir açılmıştır. Siyasal rejimin 23 Nisan 1920'den itibaren kaydettiği gelişmelere uygun devlet şeklini bulmak da bir zorunluluk haline gelmiştir.

Cumhuriyet'in Kabulü 25 Ekim 1923 günü gelişen bir kabine bunalımı, Büyük Millet Meclisi'nde çalışma güçlüğünü ortaya çıkardı. 28 Ekim 1923 günü akşamına kadar kabine kurulamaması üzerine, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Çankaya köşkünde yemek sırasında arkadaşlarına; "Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz" diyerek görüşünü açıklamıştır. 29 Ekim günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal Paşa'dan düşüncelerini açıklaması istendi. Mustafa Kemal Paşa, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu.

Grupta cereyan eden uzun müzakereler sonunda, Cumhuriyetin ilanı kabul edildi. Parti Grubu'ndan sonra, Meclis toplanarak hazırlanan kanun tasarısını aynen kabul etti. "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında gece saat 20.30'da Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanı 1921 tarihli Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesine dair 364 no.'lu Kanunun kabulü ile olmuştur. Bu kanunla, Anayasanın bazı maddeleri önemli ölçüde değiştirilmiştir. Bu önemli değişiklikler, 29 Ekim günü yapılmış ve aynı gün, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılarak, Gazi Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle yeni Türk Devletinin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Nice zorluklarla kurulan bu cumhuriyetimizin değerini iyi anlamalı ve onu korumayı kendimize bir görev bilmeliyiz. Bu duygularla milli mücadelede emeği geçen bu topraklara kanını döken, bu topraklar için canını veren şehitlerimizi rahmet ve gıpta ile anıyoruz.


AÇILIŞ KONUŞMASI 2


Sayın Kaymakamım, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Garnizon Komutanım, Sayın Cumhuriyet Başsavcım, Sayın Daire Amirlerim, Sayın Öğretmen Arkadaşlarım, Sevgili öğrenciler,değerli misafirler;

19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Milli Mücadeleyi başlatıp, 29 Ekim 1923 tarihinde de “Türk Milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.” diyerek ilan ettiği Cumhuriyet, Türk Milletine bırakılmış en büyük miras ve vazgeçilmez bir değerdir.

Cumhuriyet’te egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.Halk kendi kendisini yönetme yetkisini tmsilcileri aracılığıyla kullanır. Bu yönetimde yuttaşların seçme ve seçilme hakkı vardır.Devlet yönetimi,sınıfların, kişilerin ailelerin,bir zümrenin eline bırakılamaz.Milletin bütün bireyleri yönetime katılabilir ve söz sahibi olabilir.Çünkü cumhuriyet yönetiminde bütün vatandaşlar eşit haklara sahiptir.

Cumhuriyetin en büyük erdemi, Türk toplumunu ulus olma bilincine kavuşturması ve bireyi yurttaş konumuna yükseltmesidir.Ulusumuz,Cumhuriyetle birlikte ulusal bir devletin, onurlu, özgürce düşünebilen ve eşit haklara sahip yurttaşları haline gelmiş,devletin tek ve gerçek sahibi olmuştur.

Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği çağdaş uygar ülke olma yolunda laik, demokratik Cumhuriyet rejimi ile katettiğimiz mesafe küçümsenecek gibi değildir. Cumhuriyet bize ulus olma, dünya milletlerinin onurlu bir üyesi olma bilincini kazandırmıştır.

Ayrıca Türkiye Cumhuriyetinin 83 yıllık öyküsü bir başarı, bir uygarlaşma öyküsüdür. Cumhuriyetin başarıları ile haklı bir gurur duyuyoruz. Bugün Türkiye, islâm dünyasındaki tek laik ve demokratik Cumhuriyet, çağdaş bir ülke, yaşanan ekonomik krizlere rağmen dünyanın en büyük 25 ekonomisinden biri, bölgesinde hatırı sayılan güç, bir istikrar unsuru ve Avrupa Birliğine aday ülkedir.
Türkiye Cumhuriyeti laik ve demokratik anlayıştan taviz vermeden, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolunda hızla ilerlemektedir. Buna hiçbir güç engel olamayacak ve Türkiye Cumhuriyeti devleti sonsuza kadar yaşayacaktır. Yeter ki bizler Atatürk’ün mirası olan bilimsel ve akılcı yoldan ayrılmayalım.

Hak ve hürriyetlerden yoksun toplumların ayakta kalmaları ve yaşamaları mümkün değildir. Bu nedenle, bizlere ve gelecek nesillere düşen en önemli görev; Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunmak, Atatürk ilke ve inkılaplarını koruyup, kollamak iç ve dış tehditlere karşı duyarlı olmaktır.

Cumhuriyet, demokrasiyi geliştiren en iyi sistemdir. Kişinin hak veözgürükleri ancak bu sistem içinde güvencede olabilir.Türk Milleti Cumhuriyet’e bağlanıp,onu yüceltip geliştirebilirse demokrasinin nimetlerinden yararlanırve çağdaş toplumlar içindeki yerini alır.Bu nedenle Cumhuriyeti yüceltip sürdürmek her Türk’ün milli görevidir

Bu duygu ve düşüncelerle; Cumhuriyetin 87.Kuruluş yıldönümünü kutlar, Büyük önder Atatürk ve canlarını bu uğurda feda eden şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnet ve şükranla anarım.


CUMHURİYET BAYRAMINDA BİR DEDE ( ÖYKÜ )

Ayşe'nin dedesi yaşlanmıştı. Ara sıra günleri, ayları şaşırıyordu. Ayşe dedesini yoklamak istedi:
- Dedecğim, dedi, yarı ne olacak biliyormusun?
Dede:
- Yarın mı? Yarın ne olabilir ki! Bugün çarşamba olduğuna göre yarın da perşembedir.
Ayşe güldü:
- Yok yok dedeciğim! Yarın çok önemli bir gün. Hatırlamaya çalış. Sen o zamanlar henüz çocuktun.
Dede heyecanlandı:
- Dur Ayşe , dur hele! Sen beni altmış beş yıl öncesine götürmeye çalışıyorsun.
- Öyle yapıyorum canım dedeciğim.
- O günleri bir daha yaşamayalım.
- O günleri bir daha yaşamak isteyen yok ama, unutanlar oluyor.
Dede,elini dizlerine vurdu:
- Ayşe! Ayşe ! Beni gene dalgın yakaladın ! O günleri hiç unuturmuyum? Yarın 29 Ekim...Cumhuriyet Bayramı.
Ayşe dedesinin boynuna sarıldı. Beyaz sakallarını öptü:
- Bugünü sizlere borçluyuz ! dedi.
- Biz ne yaptık ki kızım? Ne yaptılarsa, bizden büyük yaşta olanlar yaptılar



ON BEŞ YILI KARŞILARKEN
Kim derdi yarılsın da nihayet yerin altı,
Bir anda dirilsin de şu milyonla karaltı.

Topraklaşan ellerde birer meşale yansın.
Kim der ki şu milyonla adam birden uyansın.

Kim derdi seher yıldızı doğsun da bir evden,
Kaçsın da cehennemler o bir dalma alevden,

Canlansın ışık selleri olsun da o damla
Beş devletin öldürdüğü devlet bir adamla.

Kim der ki en son rakamlar da delirsin.
On beş asır on beş yılın eb'adına girsin.

Dünyaları bir fert evet oynattı yerinden,
Sarsıldı demirler evet azmin demirinden.

Mazi yıkılıp gitti evet fesli, kafesli:
Lâkin bugünün ey granit bünyeli nesli,

Bir şey ele geçmez şerefin sade adından.
Sen arşı bırak, varsa haber ver kanadından.

Gökten ne çıkar? Gök ha büyükmüş ha değilmiş,
Sen alnını göster ne kadar yükselebilmiş.

Gökler çıkabildin, uçabildinse derindir,
Tarihi kendin yazıyorsan, eserindir.

Bahsetme bugün sade dünün mucizesinden,
İnsan utanır sonra yarın kendi sesinden.

Asrın yaşamak hakkını vermez sana kimse;
Sen asrını üstünde izin varsa benimse;

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Mithat Cemal KUNTAY



CUMHURİYET

Al yıldızlı al bayraklar,
Her yanda dalgalanıyor.
Süslendi evler, sokaklar
Renk renk ışıklar yanıyor.

Yirmi üç yıl önce bugün.
Cumhuriyet kurdu millet,
Bize büyük Atatürk'ün,
Armağanı Cumhuriyet.

En birinci vazifemiz,
Onun yolunda yürümek.
Canımız gibi koruruz,
Cumhuriyet Türklük demek.

Sevinçle, sağlıkla geçsin.
Sabahımız, akşamımız.
Kutlu olsun hepimize,
Cumhuriyet Bayramımız.


Vasfi Mahir KOCATÜRK




CUMHURİYET ŞİİRİ

Çocuk:
-Dedeciğim pekçok söz edildi ondan
Cumhuriyet denerek dün okulda
Lütfen anlatır mısın bana
Düşünüp durdum gelirken yolda.

Öğretmenim sevinçle ışıltarak yüzünü
'Cumhuriyet insanlıktır' demişti.
İnsanın duyumsaması özgürlüğünü
Ve yasaların güvencesini.

Gazi Dede:
-Pek de güzel anlatmış öğretmen sizlere
Daha büyük zaferdir cephedeki zaferden
Öyle bir yol açtı ki bizlere
Adına Çağdaş Uygarlık denen.

Unutma ki güzel yavrum Cumhuriyet
Ona bağlı aydın kuşaklar ister
Ata'mız demişti ki 'O'nu bizler kurduk
Koruyup yaşatın sonsuza değin sizler'.



CUMHURİYET BAYRAMI

Bir zamanlar yurdumuzda
Bir başka devlet varmış,
Başındaki padişah
Ne isterse yaparmış.

Millet onun yanında
Köle imiş, kul imiş,
Türklerin vatanında
Yıllar sürmüş bu gidiş.

Vatan kalmış bakımsız
Millet fakir perişan
Sönüp gitmiş eski hız
Yurda saldırmış düşman.

Atatürk padişaha
Düşmana karşı durmuş,
Yurdumuzu kurtarmış
Cumhuriyeti kurmuş.


İ.Hakkı TALAS



Cumhuriyet

Hani bulutlu gökte birden şimşek çakar ya!
O zifiri karanlık birden aydınlanır ya!
Hani kurak bir yazda, birden yağmur yağar ya!
İşte öyle bir günde kuruldu Cumhuriyet

Bu öyle bir ışık ki bir daha sönmeyecek,
Bu yola baş koyanlar, geriye dönmeyecek.
İlelebet sürecek, bu sevda dinmeyecek
Bir Deha nın peşinde kuruldu cumhuriyet.

İman zırhlı göğüsler siper olur düşmana,
Babam olsa acımam, dil uzatsa vatana.
Değil yerde yaşayan, topraklarda yatana,
Dönülmez söz verdikte kuruldu cumhuriyet.

Emanettir gençliğe Atam böyle söyledi
Canınız pahasına onu koruyun dedi.
Gençlik bir cevap verdi, yerler gökler inledi.
Böylesi gönüllerde kuruldu cumhuriyet.

Atam sen müsterih ol, biz senin emrinizdeyiz
Mukaddes emanete bir zarar verdirmeyiz.
Canımızı verirde bundan geri dönmeyiz.
Şehitler sayesinde kuruldu cumhuriyet


Çığlık çığlık büyüsün sevincimiz,
Yaşasın, yaşasın bu cumhuriyet.
Dağlarda yankılansın gür sesim,
Yaşasın, yaşasın bu cumhuriyet!

Ellerde yine fenerler, bayraklar,
İnsan kaynıyor caddeler, sokaklar,
Bilinen bir türkü söyler dudaklar,
Yaşasın, yaşasın bu cumhuriyet!

Dağlar taşlar kuşlar dile gelsin,
Papatyalar, menekşeler, güller dersin,
Mutluluklar hep elele versin,
Yaşasın, yaşasın bu cumhuriyet!

Gönlümüz sevgiyle, neşeyle dolsun,
Kalkınsın Anadolu huzur bulsun,
Aydınlık yarınlar hep bizim olsun,
Yaşasın, yaşasın bu cumhuriyet!

Cihan selam dursun al bayrağıma,
Vatanıma, taşıma, toprağıma,
Gelin, siz de katılın bu çağrıma,
Yaşın, yaşasın bu cumhuriyet!


Ahmet ALPTEKİN 

ATATÜRK VE CUMHURİYET
Baş eğmişken önünde altı asır her zorluk,
Göçtü bir çınar gibi koca imparatorluk!..
Çatırdattı bu göçüş göklerini vatanın,
Duyunca silkindi Türk narasını "Ata"nın!...

Haykırdı kadın, erkek: "İhtilâl var, ihtilâl"!
Çiğnenemez yerlerde mübarek, şanlı hilâl...
Alev alev bayrağım kızıllıklarda yandı,
Bütün millet "Kemal"in etrafında toplandı!..

Dönünce yurt ananın gözleri bir pınara
Can verdi ulu tanrım bu devrilen çınara!..
Saldı o yeniden kök, filiz, gövde, dal budak:
Irkının şahlanışı ısırttı "Garb"a dudak!..

Çekince Mehmetçik'ler kılıçları kınından,
Göl göl oldu her taraf korkak düşman kanından!
Birleşti siperlerde gazilerle, şehitler,
Yeni bir düzen verdi dünyaya koç yiğitler!..

Dile gelince otuz asırlık şanlı mazi,
Türk'ün kara bahtını ağarttı "Büyük Gazi"!..
Son verip bu cenkte biz binbir kötü niyete,
Kavuştuk sevgilimiz: İstiklâl, hürriyetle!..

Değildir zindan artık bize Anadolu'muz,
Cumhuriyet nuruyla aydınlandı yolumuz!..
Onun kutsal sevgisi taşıyor içimizden,
Gökler dolusu selâm, ölmez "Ata"ya bizden!..


Cemal Oğuz ÖCAL


CUMHURİYET NASIL İLAN EDİLDİ


Osmanlı İmparatorluğu'nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı. 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'na dünyanın belli öbaşlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı.

Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Erzurum'da, Sıvas'ta kongreler düzenledi. Mustafa Kemal Paşa "Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." diyordu. Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Bir yandan efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular. Öte yandan düzenli ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da savaştılar. Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.

Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı. İmzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet doğdu. Bu doğan devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemişti.

İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara Başkent oldu. Atatürk ; düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı. Onlara , "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz." Dedi.

29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verildi. Meclis önergeyi kabul etti.

Böylece ülkemizde cumhuriyet yönetimi kuruldu. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyet'in ilanı yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.

Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir.


Cumhuriyet Bayramı Tiyatro
ŞAHISLAR
FİLİZ (Kız çocuk) — FİDAN (Kız çocuk) — MERAL (Kız çocuk) — CEYLÂr (Kız çocuk) — NAR (Erkek çocuk) BULUT (Erkek çocuk) — COŞAN (Erkek çocuk) — YILDIZ (Erkek çocuk) GÜNDÜZ (Erkek çocuk) — AYHj (öğretmen)
1. SAHNE
(Sabah, ders saatinden evvel. Hazırlanmış bir sınıf. Filiz sırasında meşgulken Fidan girer.)
FİDAN — A... Filiz, ne kadar erken gelmişsin. Artık bu derecesi de olur mu? Bari bundan sonra güneş doğmadan gel...
FİLİZ — Ya sen? Sen pek mi geç kalmışsın. Baksana ortalıkta senden başka kimse var mı?
FİDAN — Sen bana bakma. Ben annemden dayak yedim de onun için böyle sabah sabah dışarıya uğradım.
FİLİZ — Sen de bana bakma... Ben de dün akşam öğretmenden ceza aldım da bu gece burada yattım.
FİDAN (Pencereden bakarak) — A... A... Karşıdan Meral'le Çınar da geliyor. İşte Ceylân da arkalarında. Bulut, Coşan, Yıldız hepsi geliyorlar.
FİLİZ — Elbet gelecekler. Yalnız sen mi annenden dayak yedin? Onlar da yemişlerdir. FİDAN — Peki. Sen orada ne yapıyorsun?
FİLİZ — Karınca çocuk hikâyesini okuyorum.
FİDAN — Bugünkü ödevini yaptın mı?
FİLİZ — Ne ödevi?
FİDAN — Bugün ne ödevi olduğunu bilmiyor musun?
FİLİZ— Yo...
FİDAN — A... Ayol, geçen hafta öğretmen ödev vermişti ya... Türk devriminde hangi yeniliğin en büyük olduğunu hazırlayacak değil miydik?
FİLİZ — Benim haberim yok.
FİDAN — Sahi mi? Demek şimdi sen hiç bir şey hazırlamadın?
FİLİZ— Yoo...
(Meral, Çınar, Ceylân, Bulut, Coşan, Yıldız, Pınar, Gündüz; hepsi birden girerler.)

2. SAHNE

FİDAN — Çocuklar, Filiz hiç bir şey hazırlamamış. Bugünkü ödevden haberi bile yokmuş. HEPSİ BİRDEN — Eyvah, eyvah...
FİDAN (Filiz'e) — Peki, sen şimdi öğretmene ne cevap vereceksin.
FİLİZ — Ne sorarsa onun cevabını vereceğim.
FİDAN — İyi amma bir şey hazırlamamışsın ki...
FİLİZ — Hazırlamağa ne lüzum var, söylerim.
HEPSİ BİRDEN — Haydi, söyle bakalım, söyle bakalım.
FİLİZ — Peki, söyleyeyim. Bence Türk devriminin en büyük tarafı kadınlığı yükseltmesidir. Bunu hemen anlayıver-mek için bir kere kendi kendimize bakmak yeter. örnek olarak ben bir günlük hayatımı size anlatayım. Bu sabah güneşle beraber kalktım. Yıkanıp tarandıktan ve kahvaltı ettikten sonra siyah göğüslüğümü giydim. Derslerimi bir kere gözden geçirdim. Çantamı ve yemeğimi alarak sokağa çıktım. Geze geze okula geldim. Bugün burada beş ders okuyup birçok şeyler öğrendikten sonra eve döneceğim. Çantamı bırakıp gezmeğe çıkacağım. Biraz kırları, biraz babamın dairesini, biraz da kütüphaneyi dolaşacağım. Akşam üstü koltuğumda bir sürü mecmua ve kitapla odama gireceğim. Artık bütün dünya benimdir. Böylece günler, aylar, yıllar geçecek. Ben ilkokulu, ortaokulu ve yüksek tahsili bitirerek iyi bir kafa sahibi olacağım. O zaman yıllardan beri düşündüğüm ülküme artık yaklaşacağım: Bir idarehane açacak, bir kadınlık gazetesi çıkaracağım. Milletimizi daha fazla yükseltmek için, kadınlarımızın daha çok yükselmesine çalışacağım ve Türk kadınının bütün dünya kadınlarından daha üstün olduğunu cihana tanıtacağım. Şimdi düşünün. Türk devrimi bana bütün bu fırsatları hazırlamamış, önüme bu yolları açmamış olsaydı bunu yapabilir miydim? Türk devrimi olmasaydı belki ben de haminnem gibi yedi yaşında çarşaf giyecek, dokuzunda hafız olacak, fakat iki kelimeyi bir araya getirip söyleyemeyecek ve yazamayacaktım. Üstümüzdeki yıldızlara baktıkça onları göklerin duvarlarına çakılmış altın çiviler zannedecek, dünya ve hayat hakkında en küçük bir meseleyi halledemeyecektim. Yani yaşayış itibariyle, benim meşe ağacından yahut araba atlarından farkım olmayacaktı. Hattâ onlardan daha bedbaht olacaktım. Çünkü onlar hiç olmazsa, tabiatın en küçük hayvancıklara bile esirgemeden verdiği havadan ve güneşten istedikleri kadar istifade ederler. Ben kalın perdeler arkasında, bu en basit ve en tabiî haklardan bile mahrum yasayacak, en acısı, bilgisizliğim yüzünden bu felâketin farkında olmayacaktım. Bunları düşündükçe haminnemin, hattâ annemin yaşayışı hayret ve sevinçten çıldıracağım geliyor ve diyorum ki, Türk devriminin en büyük eseri kadınlığı yükseltmesidir.
HEP BİRDEN (Gülerek) — Oh... Oh... Filiz hiç hazırlanmamış.
FİLİZ (Fidan'a) — Haydi sen söyle bakalım, sen ne hazırladın?
FİDAN — Ben şapka devrimini hazırladım. Babama sordum. Birçok kitaplar okudum. öğrendim ki; biz eskiden şapka değil, fes, sarık, külah, kavuk ve daha bilmem neler giyermişiz. Bütün bunlar çok eski ve ilkel şeylermiş. İnsanlar arasında kıyafetin elbette bir tesiri var. Kafamızın içini ne kadar işlersek işleyelim, ona medenî bir kıyafet vermeden kendimizi tanıtamaz ve sözümüzü dinletemeyiz. Avrupalılar bizi öyle mısır koçanı gibi uzun püsküllü kıpkırmızı bir fesle, üç etek cübbelerle, yedi arşın mermer sahi sarıkla görünce pek haklı olarak önem vermez ve bundan yüz, üç yüz sene evvelki adamlar zannederlermiş. Ben bile bugün o eski kavuklu şalvarlı resimleri görünce ne kadar gülüyorum. Geçen gün bizim eski kıyafetimizde gezen iki doğulu seyyah gördüm de Karagöz'le Hacivat sokağa çıkmış sandım. Asıl mesele: Cahil ve dindar halk bu kıyafetin değişmesini eskiden beri istemezmiş. Bilhassa başına şapka geçirenler gâvur sayılır ve öldürülürmüş. Bugün memleketimize gelen bazı yabancılar, karşılarında aynen, Berlin, Paris sokaklarındaki adamları görünce kendilerini henüz bir Avrupa şehrinde zannederek Türkiye'ye ne zaman çıkacaklarını soruyorlar.
MERAL (Fidan a) — Sen bunun sırrını şapka devriminde mi buluyorsun? Şüphesiz şapka devrimi çok büyük. Fakat onu da hazırlayan başka bir devrim var. Sen kafanın içini değiştirmeden dışım zor değiştirirsin. Bence Türk devriminin bundan daha büyük tarafı halka dini öğretmesidir. Halk dinin ne demek olduğunu öğrenince şapka giyene artık gâvur demez. Eski devirde padişahlar halkı daha kolay soyabilmek için, onlara din namına birçok korkunç öğütler verir ve onları miskinleştirirlermiş. Bilgiden, teşebbüsten, insanlık gururundan mahrum kalan halk padişahı Allah'ın vekili sanır ve onun dediğine körü körüne kanaldı. Türk devrimi, bu yüzlerce yıldan beri kökleşmiş olan inanışları bir hamlede söküp attı. Millete dinin ve dünyanın ne demek olduğunu açıkça gösterdi.
ÇINAR (Meral'e) — İyi amma, tarih devrimi yapılmasaydı senin din devrimini de yarım kalırdı. Türk tarihinin tetkiki halka gösterdi ki hakiki din yüzyıllardan beri birçok masallarla karıştırılan din değildir. Ve gene Türk tarihinin tetkiki gösterdi ki Türk Milleti küçük bir sülâlenin esiri değil, öyle yüzlerce sülâle yetiştirmiş ve bütün dünyaya medeniyet tohumu atmış eski bir varlıktır. Bu büyük hakikati Türk devrimine kadar ne Türkler, ne de Avrupa biliyordu. Yeni Türk çocuklarına milletlerinin bu asil gururunu ve şuurunu veren Türk devrimi burada en büyük eserini göstermiştir. Çünkü yükselmek isteyen bir millete her şeyden evvel Millî gurur lâzımdır.
CEYLÂN (Çınar'a) — Çok güzel söyledin, Çınar... Fakat bu tarihi halka okutmak ve bu millî gururu duyurmak için ne ister biliyor musun? Maarif... Bu memleketin asırlardan beri en büyük derdi bilgisizliktir... Milyonlarca halk en basit okuyup yazmayı bile bilmiyordu. Bugün okulsuz Türk köyü, öğretmensiz Türk çocuğu yoktur. İşte devrimin en şanlı tarafı. BULUT (Ceylân'a) — Ceylân, ya dil? Maarif ne ile olur? Eski idare halk okuyup öğrenerek hakkını aramasın diye bilgi dilini, ancak kırk senede öğrenilebilen, acayip ve bize tamamıyla yabancı bir hale getirmişti. O dille halk bir şey öğrenebilir miydi? Türk devrimi, Türk milletine Türk dilini getirdi. İşte devrimin en sevimli tarafı...
COŞAN — Sorarım sana, Bulut, Arap harfleri varken Türk dili var mıydı? Bu devrimin en büyük tarafı harf devrimidir. Dilimiz zenginliğini ve güzelliğini yeni Türk harfleriyle göstermiştir.
YILDIZ (Hepsine birden) — Ben size bütün bunlardan daha büyük bir devrim göstereceğim: Ekonomi devrimi. Padişahlar zamanında Türk unsuru, asırlarca yabancı cephelerde ve şahsî menfaatler için süründürülmüş, ekonomide üstünlük, iş ve sanat yerli yabancıların elinde kalmıştı. Türk devrimi, medenî hayatın ekonomi mücadelesiyle kabil olduğunu bütün millete öğretti ve halka sanat, ticaret yollarını, istihsal kapılarını açtı. Bugün Türk askerliğinin Türk kahramanlığının yanında bir de Türk işçiliği vardır. Şu giydiğin şapka Türk malıdır. Bu elbisenin kumaşı Türk tezgâhında dokunmuştur. Şu ayakkabı, iğneden ipliğine varıncaya kadar Türk fabrikasında yapılmıştır. İşte devrimimizin en canlı tarafı.
PINAR — Ben bütün bu eserlere bir ana buldum. Eğer Cumhuriyet olmasaydı bu saydıklarınızın hiçbiri meydana gelmezdi. Türk devriminin en ölmez temeli eski idareyi yıkarak Cumhuriyeti kurmasıdır. Saydığımız devrimlerin hepsi Cumhuriyetin eseridir.
GÜNDÜZ — Ben bundan daha büyük bir temel biliyorum ki, Türk devriminin en inanılmaz tarafı odur. O olmasaydı saydıklarınızın hiçbiri olmazdı. Hattâ Cumhuriyet bile. Hattâ siz ve ben bile... Bunu ihtiyar tarih de biliyor, bütün dünya da tanıyor. Fakat siz unuttunuz. HEP BİRDEN — Söyle, sen söyle, söyle, söyle...
GÜNDÜZ — Kurtuluş Savaşı...
HEP BİRDEN — Yaşa, yaşa, doğru, doğru... (Gürültü inerine öğretmen içeri girer.)

3. SAHNE

öĞRETMEN -— Çocuklar, ne var, ne oluyorsunuz?
GÜNDÜZ — Efendim, Türk devriminin en büyük tarafı nedir diye münakaşa ediyoruz.
öĞRETMEN — Çok güzel. Ne diyorsunuz bakayım?
GÜNDÜZ — Efendim, ben diyorum ki Kurtuluş Savaşıdır.
öĞRETMEN — Siz, ötekiler?
PINAR — Efendim, ben Cumhuriyet dedim.
öĞRETMEN — Sen, Coşan?
COŞAN — Harf devrimi, efendim.
öĞRETMEN — Yıldız sen?
YILDIZ — Ekonomi devrimi.
öĞRETMEN — Ceylân, sen ne dedin?
CEYLÂN — Efendim, maarif devrimi.
öĞRETMEN (Meral'e) — Sen?
MERAL — Din devrimi, efendim.
öĞRETMEN (Fidana) — Sen?
FİDAN — Şapka devrimi, efendim.
öĞRETMEN — Sen Filiz?
FİLİZ — Kadınların yükselmesi, efendim.
öĞRETMEN —- Bulut sen?
BULUT — Dil devrimi efendim.
öĞRETMEN — Hepiniz güzel bulmuşsunuz, çocuklar.
GÜNDÜZ — Efendim, hangimizinki en doğru?
FİDAN — Hangisi en büyük, efendim, siz söyleyin.
PINAR — Efendim, hangimizin bulduğu en kıymetli?
öĞRETMEN — Hepinizin bulduğu da büyük, hepsi bir.
FİDAN — Hiç öyle olur mu, efendim, elbette birisi en kıymetli?
öĞRETMEN — Senin başka kardeşlerin var mı, Fidan?
FİDAN — Üç kardeşim daha var efendim.
öĞRETMEN — Babanıza hiç sordunuz mu, ona göre hanginiz en kıymetlisiniz?
FİDAN — Sorduk, efendim, hepiniz bence birdir diyor.
öĞRETMEN — Gördün mü? İşte Türk devriminin bütün bu kollarının da hepsi bir babanın çocuklarıdır. Hepsi aynı derecede büyük, aynı derecede kıymetlidir. Türk devriminin en büyük ve en kıymetli tarafı bütün bunları meydana getiren devrim babasıdır. Onu bulun bakayım. HEPSİ BİRDEN (Sevinçten haykırarak) — Atatürk, efendim. Atatürk, Atatürk... (Perde kapanır.)
Vasfi Mahir KOCATÜRK 







TİYATRO

(sokağın başından 90 yaşlarında bir adam görünür.elinde bastonu ile iki büklüm olmuş bir vaziyette sahnenin ortasındaki bankın oraya kadar ilerler...zorlanarak oturduktan sonra kendi kendine başlar konuşmaya..

__ kaç aydır dışarı çıkamıyordum. Ne kadar güzelmiş hava. Ne güzel herkes barış içinde. Ne kavga, ne gürültü ne de silah sesleri var. Ah gençliğim. Şimdi yanımda olsaydın ne güzel olurdu. Hep istediğin hayat bu değil miydi ki?

Eeeee normal tabii. Biz barışa , rahatlığa hasrettik. Şimdi ki gençlere bakıyorum da gözlerime inanamıyorum kimi zaman. Onlar silahlanmaya, kavga etmeye her zaman hazırlar. Üstelik bunlar için de ellerinden ne gelirse yapıyorlar ya ben bunu anlayamıyorum......ne zaman dışarı çıksam ya bir kavga görüyorum ya da zorluk içinde geçen hayatlar. Gazeteleri açıp okumaya gücüm yetmiyor artık. Bütün sayfalarda kan , vahşet. Yahu bu ne rezalet?..... ama şimdilik sokak sakin görünüyor... ne güzel...

(sokaktan geçen iki üç kişi konuşması sırasında O’na bakar, gülerek gelip geçerler yanından. Bir müddet sonra yaşlı adam yine konuşmaya başlar. Ama sanki bu sefer birisi vardır yanında..)

___ aleyküm selam evladım.( ayağa kalkar, şapkasını çıkararak selamlar)

...........

___ tabi, tabi. Oturabilirsin. İsmin ne senin bakalım

...........

___ Abdullah’mı. Güzel isim. Nerelisin sen bakalım?

...........

___haklısın haklısın. Hepimiz Türk’üz. Nereli olduğunun ne önemi var. Bağışla beni, yaşlılık işte. Kaç yaşındasın?

...........

___Sen artık kocaman delikanlı olmuşsun evlat. Ben senin yaşlarındayken cephede savaşıyordum. Geriye bakınca ne iyi etmişim diyorum kendi kendime. Eskiden böyle rahat yaşayabilmek imkansızdı bizler için? Sokakta yürürken bile rahat edemezdik biz...

( bir anda sinirlenir yaşlı adam. Sesi şimdi yüksek ve kızgın bir tondadır)

____ dört bir yandan sarılmıştık düşmanlarla. Artık yaralı bir insandan farkı yoktu ülkenin. Ölüm döşeğinde, kan kaybeden bir yaralı her nasılsa öyleydi işte. Ta ki Samsun’dan doğan o iki güneşe kadar. Birisi normal bildiğimiz güneşti tabii. Diğeri ise Mustafa Kemal’di. Hayal etsene evlat, Allah’ın bize sunduğu güneş gibi parladı Mustafa Kemal. Düşmanların karanlık düşüncelerine ateş, bizlerin karanlık günlerine ışık oldu. Türklüğün şanını göklere çıkarttı. Aslında üçüncü bir güneş de vardı. Biliyor musun o neydi?

..............

____TÜRK HALKI. Zaferden zafere koştuk, canımızı hiçe sayarak....

(hüzünlenir bir anda. Cebinden mendilini çıkarır gözyaşlarını siler.)

____ Annem 50 yaşında bir köylüsüyken başlamıştı savaş. Ben cephedeyken aldım haberini. Cephane taşırken kurşunlar karnına isabet etmiş. Ama o durmamış. Yaralı da olsa taşımış cepheye onları. Son nefesinde ne demiş biliyor musun?

____ bu vatan için keşke bir canım daha olsaydı. Hiç düşünmeden onu da verirdim.....

____Şimdi en çok neye seviniyorum biliyor musun evlat? Çektiğimiz çileler boşa değilmiş. Biz özgürlüğümüzü kazandık. Biz bağımsızlığımızı kazandık. Eğer ki yürekten inanmasaydık bunlar da olmazdı. Özgürce düşünebiliyoruz. haklarımız var. Kendi kurduğumuz ülkede, kendi inançlarımızla, kendi bayrağımız altında yaşıyoruz. Bunlar hep Cumhuriyet’in armağanı bizlere. Cumhuriyet ise bizim kendimize olan güvenimizin, inancımızın armağanı.

Bak sana ne anlatıcam. Sıkılmadın umarım?

..............

_____ Savaş bitti. Bütün herkes bize büyük bir özentiyle bakıyorlar. Dört bir yandan, bütün ülkelerin kralları, cumhurbaşkanları ülkemizi, Atatürk’ü ziyaret ediyorlar. Bunlardan birisi olan Yugoslav kralı Alexander bir ziyaret sırasında Atatürk’e;

Size bir sırrımı söyleyeceğim diyor ve ekliyor. Bazı Avrupa devletlerinin vaadlerine kanmış olsa idik Yunanlıların yerine, Anadolu’ya biz çıkacaktık.

Atatürk gülerek kralın elini sıktıntan sonra yanıtlıyor...

____O halde geçmiş olsun Majeste.....

____Atatürk kendine ve Türk milletine büyük güven duyardı. Hep en iyi olmayı isterdi. En çok kızdığı da bir şey vardı. Fes takmayı gericiliğin işareti olarak görürdü. Bilirsin tebdili kıyafette değişiklik kanunu çıkartmıştır. O zamanlar feslerimizin yerine farklı bir şapka takmak beni çok heyecanlandırmıştı. İnanır mısın, yeni kıyafetlere ısınana kadar dışarı çıkmaya utandım.. Mısır elçisini bir toplantıda Atatürk kırmızı, uzun püsküllü bir fesle görmüş. O bunlara çok karşıydı ve bunu herkes de bilirdi. Adamın üstüne sinirli bir şekilde yürüyünce Mısır’lı çok korkmuş ama yine de fesini çıkartmamış. Çünkü iş kralının emrinde..

___ o başındaki de ne diye bağırmış Atatürk.

Korkuyla karşılık vermiş elçi;

___Fes...

Herkes Atatürk’ün elçiye vuracağını hesap ederken O herkesin şaşıracağı bir şey yapmış.

___ “iyi öyleyse. Çıkartmayın başınızdan” demiş...

Anlayacağın Atatürk öyle sertliği pek seven bir insan değildi. Sadece prensiplerinden, kurallardan ödün vermeyi sevmezdi. Zaten kaba kuvvet güçsüzlerin silahıdır. Atatürk gereksiz sözleri, konuşmaları sevmezdi. Sanat’a çok büyük bir düşkünlüğü vardı. Bütün hareketlerinde bir incelik, zekice bir tavır vardı. Bak sana bir şey daha anlatıcam. Sıkılmadın umarım. Anlatmamı ister misin?

..................

___iyi öyleyse... senin gibi meraklı, öğrenmeye niyetli gençleri görmek ne hoş. Boğaziçinde bir bahçeye kendiliğinden uzak, etiketsiz bir ortama girmek istemiş. Tabi mümkün mü. O girince herkes gözünün Boğaz’ın eşsiz maviliğinden alıp O’nun mavi gözlerine bakmaya başlamışlar. Bakmış ki bir yurttaş özgürlüğünü istediği gibi yaşayamayacak bir gence yönelmiş.

___Siz delikanlı ne işle uğraşıyorsunuz?

___Resim yaparım Paşam...

Gülümsemiş Atatürk;

___ Güzel, demek sanatçısınız. Bize sanatın ne olduğunu anlatır mısınız diye bir sohbet açmış. Sonra konu uzadıkça uzamış ve hukuk konusuna kadar gelmiş. Herkes Atatürk’ün bu konudaki düşüncelerini büyük bir sessizlik ve merakla beklemeye başlamış. Büyük sessizliği bir şangırtı bölmüş. Dönüp baktıklarında arka masalardan birisinde, bir bardak düşürüldüğünü görmüşler. Herkesin kinci bakışları bu adama yönelmiş. Adam utançtan ölecek. Yerin dibine giriyor derken ikinci bir şangırtı duyulmuş. Sesin geldiği yöne baktıklarında gördükleri herkesi büyük bir şaşkınlığa itmiş. Ata’nın eli düşürdüğü bardaktan sonra hala o şekilde havada duruyor. Bu büyük davranışı insanlar alkışlarıyla ödüllendirmişlerdir....

____Şimdi bakıyorum da, böyle halkını seven devlet adamları kaldı mı?

............

____ Haklısın. Böyle bir insanla tanışmak kadar onur verici bir şey yok. Savaş dönüşü kendime bir tekne aldım ve balıkçılığa başladım. Denize küçüklüğümden beri büyük bir aşkım vardır. O yüzden bu işi seçtim. Bir gece sabahçı kahvesinde otururken kapıdan Gazi Mustafa Kemal Atatürk girdi. Hiç birimiz gözlerimize inanamıyorduk. Üstelik o anda hiç de bir cumhurbaşkanı gibi değildi. Üstünde gelişigüzel bir elbise, bir de kasket vardı. Daha sonra hep birlikte sahildeki gazinoya indik. Sabaha kadar danslar edildi, tartışmalar yapıldı, oyunlar oynandı. Sabaha karşı omuz omuza vermiş kasabiko oynuyorduk ki Vali Muhittin Üstündağ geldi.. mecburen o da katıldı bize. Ne yapıp edip Ata’yı götürmeliydi.

Keyfi bozuldu diye bir güzel payladı Vali’yi Atatürk.

___Yahu dedi. Felekten bir gece çalıp eğlenmeye, alelade bir vatandaş gibi eğlenmeye kalktık. Buna sen engel oldun.

Meğer Atatürk özgürlük isteğine dayanamayıp saraydaki kafesinden geceyarısı fırlayıvermiş. Sonra da bize katılmıştı.

Ben bu büyük insanla tanışma onurunu tattım evlat. Bu yüzden de çok mutluyum. Vatan uğruna canımızı vermek isterdim en başlarda. Daha sonra O’nu tanıyınca ölmediğim için çok şükrettim. Ama bizim yaptığımız bu vatan için sadece küçük bir hizmetti. Şimdi sıra senin gibi gençlerde evlat. Birlik olmak, faydalı işler yapmak zamanı. Unutma delikanlı; hayat barış içinde geçince gerçek değerini kazanır. Kinle, nefretle geçen ömür kaybedilmiş yaşamdır. Ara sıra çok üzülüyorum. Tek başıma ağladığım bile oluyor. Ama hiç kimse beni anlamıyor evladım. Herkes yalnızlığıma ağladığımı sanıyor ama ben yalnız değilim. Bunu anlatamıyorum hiç kimseye. Benim yanımda bu cennet vatan için ölen arkadaşlarımın sevgileri, inançları, hayalleri var. Ama bu vatan hiç de hak ettiği değeri görmüyor. Ben işte buna ağlıyorum.

Şu olayı da dinleyince eminim bana daha iyi hak vereceksin;

___Atatürk 1929’un o müthiş kışında memleket ne halde sualine cevap için kar buz içinde zorla Kırşehir’e varıyor. Şehrin kapısında vali üzerinde frak, başında silindir şapka ile karşılıyor Ata’yı. Atatürk soruyor bunun üstüne;

____Vali beyefendi. Bu kıyafet nerden icab etti..

vali efendimiz yol, erkan diye başlayınca sözünü kesiyor Ata..

bu memleketin beklediği yol,şu karda kışta üzerinden emniyetle geçilebilecek yoldur...

Ve bu olay üzerine orada kalmıyor Ata ve Yozgat’a geliyor. Yozgaz sınırında vali Boran kamyonlarla yolu açmaya uğraşırken karşısında buluyor Mustafa Kemal’i..Bunun üzerine yanındaki içişleri bakanı Şükrü Kaya’ya dönüyor...

___Her ile böyle yol, erkan bilen valin yok mu? Ve ekliyor ardından. Dilediğin zaman gidemediğin yere nasıl Vatanım diyebilirsin ki?

(bu sözün ardından bir müddet dalar yaşlı adam. sonra konuşmasına devam eder)

___İşte, o büyük insan 10 Kasım sabahı saat 9’u 5 geçe son nefesini verir. Bunu duyan herkes çok üzülür. Herkes şaşkındır. İstanbul Üniversitesinde de bu haber duyulmuştur. Hukuk fakültesinde olan Alman Prof. de şaşkındır. Derse girsin mi girmesin mi? Bir türlü karar veremez ve en sonunda rektöre sormaya karar verir.. kalkıp gider yanına;

___Efendim. Müteerridim. Acaba ne yapsam?

___Sizde bir büyük adam ölünce ne yaparsanız Onu yapın...

Prof. şaşkın, şaşkın kolunu iki yana açıp;

___ Biz de hiç böyle büyük bir adam ölmedi ki..

O zamanlar herkes çok üzülmüştü. Bizler bu vatanı bize bırakan insanın gözlerinin arkasında kaygılı kalmasına razı olamazdık. Ama öyle sanıyorum ki şimdi kaygılı gözlerle bizi izliyor.

(sahne arkasından sesler işitilir)

__ Burada deli var, deli. Saatlerdir kendi kendine konuşuyor. Gelin de gülelim.

(Yaşlı adam bunu duyunca büyük bir üzüntü duyar. Sahnenin ortasına gelir ve seyircilere)

___ Yaptıklarımın delilik olduğunu söylüyor herkes. Ama ben deli değilim ki. İnsanlar beni gerçekten bilmiyorlar. Ne diyebilirim ki? İsteyen inansın isteyen inanmasın. Ama asıl beni dinlemek istemeyenler, benimle dalga geçenler deli.. ben deli değilim.........


Kurtuluş Savaşı Destanı


Öykümüz söylenir dört bir yanda
Kuş uçmaz kervan geçmez yollarda

Bir gökkuşağı belirir o anda

Yeter , öz vatanımızda
Vatansızlar gibi, boynumuz bükük,
Yeter, öz toprağımızda ,
Sürgünmüş gibi ,başlarımız eğik.


20.yüzyıl …Haritaların değiştiği , koşanların uçtuğu, duranların düştüğü yüzyıl…
Ve adı “Hasta adama” çıkmış Osmanlı…

Dökün, yaprağınızı dallarım dökün,
Akın, yaslı yaslı sularım akın,
Bükün , boynunuzu ,bayraklar bükün,
Bir alınmaz kalem vardı,yıkıldı.

Kara haber ,tipi gibi, eser savrulur,
Bir yanardağ gibi, içim kavrulur,
Vatanın kaderi , bende yoğrulur,
Yas olup ,yaş olup , gözden döküldü.

İlk dünya savaşı, bir son bulmuştu
Osmanlı ordusu, hep dağılmıştı
Kimi şehit,kimi gazi olmuştu
Ocakta küllenmiş kordu milletim.




Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı…
Parçalandı bir kıtanın toprakları,
Aslan payını aslan olmayan aldı…
Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı…

Bilirim , anacığım bilirim
Ellerin titrer şimdi
Gürül gürül yanar için
Hakkını helal et anacığım
Ellerinden öperim.

Anadolu düşmanla dolu
Vatan inliyordu
Biri vardı:
Ucundan tutmuş yurdu,
Nabzını dinliyordu.



Bu altın bakışlı bir kumandan ,
Ateşten ve kandan
Yılmaz bir erdi…
Atıldı aslan gibi
Haykırdı cihana:
TÜRK ESİR OLMAZ.”

Davranı da deli gönül davranı
Kemal Paşa dinlemiyor fermanı
Anası,bacısı,kızı,kızanı
Bizim millet gibi görülmemiştir!

Doğudan çıkan biz,batıda yine biz
Nerde olursak olalım kendimizi biliriz
Herkes kendini bilse
Bilinir o zaman ki hepimiz biriz.

Başında kıvırcık tüylü siyah kalpağı,
Toz içinde çizmeleri
En önde Mustafa Kemal
Gök mavisi gözleri
Dudağında bir milletin kaderi
Ordular!İlk hedefiniz Akdeniz’dir …İleri!”

Dağ taş coşmuş ırmak ırmak olmuştu,
Çoğalmıştı gücümüz ırmaklarla
Sayımız çoğalmıştı

Yak , Mustafa Kemal yak ateşini
Yak, yeşersin bu bozkırlar
Yak yak ki aydınlansın karanlıklar

Eskimiş ne varsa sildi götürdü
Cumhuriyet , devrimleri getirdi
Ulusunu zaferlere yetirdi
Geriliği yurttan kovdu Kemal’im

Uygarlık,insanlık yolumuz bu.
İlim , en gerçek yol gösterici” diyordu Atatürk

Gençlik,yurdun en sağlam temeli…
Koruyacak korkusuzca vatanı , devrimleri!” diyordu Atatürk.




BİZ Kİ ATATÜRK’ÜZ
Önümüzde bir Anadolu haritası
Yüzyılların yüzyıllara taşıdığı
Destanları,türküleri ve en güzel sesiyle
Çağırır bizi gece gündüz.

BİZ Kİ ATATÜRK’ÜZ
Dilimizde bir kurtuluş marşı
İyiden , güzelden , özgürlükten yanayız
Aydınlığız karanlığa karşı….





ONUNCU YIL MARŞI ORATORYO (beraber)

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
(Halime)
Basta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri. (beraber)


Bir hızla kötülüğü geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız
(Ali Talip)
Türk'üz bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihken sonra varız.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri
.

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
(Mehmet)
Bütünledik her yönden İstiklâl kavgasını,
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri. (beraber)


Örnektir milletlere açtığımız yeni iz,
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış kitleyiz.
(Sinem)
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülküye, biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri. (beraber)
Behçet Kemal ÇAGLAR


AKDENIZ'E DOGRU (beraber)

Eğilmez başımıza taç yaptık hürriyeti,
Zaferle kalbimize yazdik Cumhuriyeti... (beraber)

Sakarya'dan su içtik o çelik süngülerle, (Mehmet)
Yuvalari dagilmiş bir avuç yılmaz erle.

"Hedef Akdeniz, asker!" diyen parmaga koştuk... (Halime)
Zafer bahçelerinden gül koparmaga koştuk...

Yol gösterdi göklerden bize binlerce yildiz, (Ali Talip)
Kipkizil ufuklardan taşti al bayragimiz.

Koştuk aslanlar gibi kükreyip dagdan daga (Sinem)
Canavarlar dişinden vatani kurtarmaga.

Sakarya'dan su içtik o çelik süngülerle, (Mehmet)
Yuvalari dagilmiş bir avuç yilmaz erle.

Egilmez başimiza taç yaptik hürriyeti,
Zaferle kalbimize yazdik Cumhuriyeti... (beraber)

Ömer Bedrettin UŞAKLI




CUMHURİYET NEDİR? (beraber)

Cumhuriyet ilkedir, nizamdır
Herkes bunlara mutlaka uyacaktır

Cumhuriyet ışıktır
Her karanlığı aydınlatır

Cumhuriyet kelepçedir
Karanlık güçleri bağlayacaktır

Cumhuriyet güneştir
İnsanın kalbini ısıtır

Cumhuriyet bir dildir
Her şahsa kendini anlatır

Cumhuriyet tarihtir
Yüce Türk Milleti onu yaşamaktadır

Cumhuriyet hayattır
O olmazsa yaşanmayacaktır

Cumhuriyet bir dindir
O oldukça ezan sesleri hiç susmayacaktır

Cumhuriyet sevgidir
Ki evrenseldir

Cumhuriyet SAKARYADIR,

Cumhuriyet DUMLUPINARDIR,

Cumhuriyet KOCATEPEDİR,
Ki..............................................bu savaşlar ile
Anadolu! ya kök salmıştır
(beraber)

Cumhuriyet bayraktır,
Cumhuriyet sancaktır,
Bu renk ve şeref ile yaşayacaktır
Cumhuriyet; toptur, tüfektir,
Kafasızların beynini,
Kalpsizlerin kalbini parçalayacaktır

Cumhuriyet; mermidir,
Her düşmana sıkılır

Cumhuriyet Ayşe’nin, Fatma’nın, Hasan’ın, ve Bekir’in kalbidir
Ulus olmazsa o olmayacaktır

Cumhuriyet devrimdir
Halk bunu anlamaktadır

Cumhuriyet Vatan demektir
İnanmayanlar var ise; kahrolup yok olacaktır

Bekir Gedikoğlu

Not: Farklı karakterdeki yazılar farklı öğrenciler tarafından okunacak.