22 Ağustos 2011 Pazartesi

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ


DİMDİK AYAKTASIN ÖĞRETMENİM
Tebeşirle boyanan ellerini öpsem,
Sevgi bağından gülleri derip yollarına sersem,
Sen yücelerin yücesi, mesleklerin en ulvicesi,
Senin için çok şey yapsamda, bir şey yaptım diyemem.
Sana kurşun sıksalar da kanın mürekkep olur,
Seni namerde muhtaç etselerde azmin yaşam kaynağın olur.

Yorgun olsan,şakaklarına ak saçlar düşsede,
Sen yine mutlu ve umutlusun öğretmenim,
Senin umudun parıl parıl parıldayan gözler,
Senin umudun gülücükleri eksik olmayan yüzler.
Sana kurşun sıksalar da kanın mürekkep olur,
Seni namerde muhtaç etselerde azmin yaşam kaynağın olur.

Sen mimarların dahi mimarı sevgili öğretmenim,
Bir harfin için kırk yıl mı ? Kaç yıldır bilmem kölenim,
Senede bir gün değil, her gün senin için ölenim,
Eller bilmesede kıymetini ben bilenim.
Sana kurşun sıksalar da kanın mürekkep olur,
Seni namerde muhtaç etselerde azmin yaşam kaynağın olur.
Cemil AYDIN
Bolu Anadolu Öğretmen Lisesi
Müdür Baş Yardımcısı
DÜNYANIN EN DEĞERLİ ÖĞRETMENİNE
Beni, senin kadar bilmiyorum
Beni bana anlatsana öğretmenim,
Güzel günler var mı, yaşanacak mı bilmiyorum
Bana yaşamayı öğretsene öğretmenim.

Madalyonun diğer yüzünün nasıl olduğunu bilmiyorum
Bana diğer yüzünü göstersene öğretmenim.
Hayatın bu kadar acımasız olduğunu bilmiyorum
Bana hayatı öğretsene öğretmenim.

Martıların dilini bilmiyorum
Bana martıların dilini öğretsene öğretmenim.
Kanatlarım var ama uçmayı bilmiyorum
Masmavi, sevgi dolu gökyüzüne uçmayı öğretsene öğretmenim.

BAŞÖĞRETMENİM 
Atatürk benim,
Başöğretmenim.
Ne öğrendimse
Ondan öğrendim.

Yenilikleri 
Hep o düşünmüş 
Milleti için, 
Ağlamış, gülmüş

Çocuk kalbimle, 
İlk onu sevdim. 
Atatürk benim 
Başöğretmenim 

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Bütün çiçekleri getirin buraya.
Öğrencilerimi getirin buraya, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiçeklere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya.
Son bir ders vereceğim onlara.
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin... Ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin, görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın,
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, ağrı eteğinden,
Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum,
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan gizli ve sessiz,
O bakımsız ama kokusu eşşiz çiçek,
Kimse bilmeyecek seni, seni kimse bilmeyecek
Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.

Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Okulun duvarı çöktü, altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
LÇile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya.
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ NEDİR ?
Genel anlamda öğretmenlik öğretmenin görevi, meslek ise bir kimsenin geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş, sürekli uğraş demektir. Buna göre öğretmenlik mesleği denilince öğretmenin geçimini sağlamak için yaptığı sürekli öğretme işi veya sürekli öğretme görevi anlaşılır.
Bir yaşamsal etkinlik olgusu olan meslek, toplumsal, kültürel ve ekonomik yapının ve teknolojinin gerektirdiği bir iş bölümü sonucu ortaya çıkar. Meslekler, genellikle gelişmemiş toplumlarda görenekle babadan ağula veya anadan kıza geçer, az gelişkin toplumlarda usta çırak ilişkisiyle öğrenilir, gelişkin toplumlarda örgün eğitimle edinilir. Çağdaş toplumlarda ise belirli diploma gerektiren profesyonel bir uğraş niteliği kazanır. Bu olgu diğer çoğu meslekler gibi öğretmenlik mesleği için de geçerlidir.
Günümüzde öğretmenlik mesleği öğretmen olan kimseler tarafından yürütülür. Öğretmen, mesleği öğretmek olan kimsedir. Günümüzde öğretmen, öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği yeterlikleri kazandıran yüksek öğrenimi bitirerek aldığı diplomayla öğretmenlik yapma yetkisini elde etmiş olan kimsedir.
Dar anlamıyla öğretmenlik öncelikle öğretimcilik demektir. Ancak öğretmenlikte "öğretme' "göreviyle sınırlı kalınmaz, yetinilmez. Çünkü "öğretme" "eğitme" ile iç içe işler gerçekleşir. Böylece öğretmenlik daha geniş bir anlam kazanır. Bu anlamda öğretmenlik eğitmenliği de kapsar, içerir. Öyleyse, geniş anlamıyla öğretmenlik öğretme odaklı eğitimciliktir. Buna göre öğretmenlik mesleği öğretme odaklı bir eğitimcilik mesleğidir.
İnsanlık tarihinde olduğu gibi Türk tarihinde de öğretmenlik çok eski bir uğraşı alanıdır. Bir uğraşı alanı olarak öğretmenliğin başlangıcı çok eskidir, öğretme çabalarının ilk başlangıcına dayanır. Öğretme çabalarının kökleri tarihin derinliklerine uzanır. Bu çabaların bir uğraşı alanı niteliği kazanması, bu uğraşı alanının öğretmenliğe dönüşmesi ve öğretmenliğin meslekleşmesi ise epey yenidir. Öğretmenliğin tamamen kendine özgü bir uzmanlık mesleği olması ise çok daha yenidir.
Günümüzde öğretmenlik kendine özgü bir profesyonel uğraş alanıdır. Genel anlamda profesyonel, bir işi kazanç sağlamak amacıyla ve ustalıkla yapan kimse demektir. Böyle bir kimse işin tüm gerekleriyle tüm inceliklerini öğrenmiş olmak durumundadır. Günümüzde öğretmenlik mesleği profesyonel bir meslek olarak kabul edilir. Öğretmenlik artık (özel) alanda uzmanlık, akademik çalışma, mesleksel formasyon ve üniversite diploması gerektiren kendine özgü bir profesyonel meslek statüsü kazanmış bulunmaktadır.

keç

(Öğretmen uçuk bir tiptir.) Öğretmen derse gelmeden önce öğrenciler kendi arasında konuşmaktadır. Plan yapmaktadırlar.

I. Öğrenci: Bugün hiç keyfim yok aslanım ya.
II. Öğrenci: Meraklanma birazdan keyifleniriz. (Güler. Mümkünse Aykırı bir gülüş)
III. Öğrenci: Ödev yaptınız mı lan?
II. Öğrenci: Saf olma oğlum ödev yapılır mı nolcak kafalarız şimdi hocayı.
I. Öğrenci: Bugün hocayla uğraşmayalım be.
III. Öğrenci: Hocayla uğraşmasak ne olacak ki. Nasıl olsa o bizimle uğraşacaktır.
I. Öğrenci: Eh Görelim bakalım.
(biraz sonra hoca oynayarak içeri girer.) Çocuklar hocaya bakar şaşırır. Sonra hocaya uyup onlar da oynamaya başlarlar. Hoca kendine gelir. Bir süre çocukların bu halini izler. İzledikçe kızar, bağırır:
Öğretmen: Kesin ulan bu ne kepazelik böyle noluyor burada? Öğretmen böyle mi karşılanır? Haylaz herifler oturun yerinize.
II. Öğrenci:Ama hocam baktık ki neşeniz yerinizde sabah sabah oynuyorsunuz biz de size uyduk.
Hoca: Neyyyy! Bak bak bak bir de iftira ediyor. Ben oynuyor muşum. Öğretmen derste oynar mı densiz?
II. Öğretmen: Peki hocam oynamıyordunuz. Biz kendi kendimize oynuyorduk.
III. Öğrenci(öğretmenin yüzünde izler vardır): Öğretmenim yüzünüze noldu?
Öğretmen: Püsü cırttı.
I: öğrenci: Noldu hocam noldu?
Öğretmen:Püsü cırttı oğlum püsü cırttı. Akşam saati kurdum, yattım. Sabaha karşı saat çalmaya başladı. Saati kapatayım diye elimi attım. Mauuuuuk diye bir ses geldi. Meğerse benim püsü saatin yanına yatmışımış. Ben de onu avcuma alınca korktu. Yüzümü bu hale getirdi işte.
Öğretmen: (Öğrencilerin hepsi aynı anda gülerler.) Kesin lan soytarılar. Oturun yerinize.
II. Öğrenci: Öğretmenim öğretmenler gününüz kutlu olsun. Hediye alamadım geç kalıyom diye ama bari parasını vereyim der 1 lira uzatır.
Öğretmen: Eh napalım böyle de kabul edelim bari. Sağol oğlum.
II: Öğrenci: (Bekler)
Öğretmen: eeeee Ne bekliyorsun?
II. Öğrenci: Paranın üstünü
Öğretmen: Ne üstü oğlum?
II. Öğrenci: Hediye 50 kuruştu hocam ben size 1 lira verdim verin 50 kuruşumu.
Öğretmen: Elini cebine atar. Tamam tamam al 50 kuruş sana. Otur yerine der.
Öğretmen: (hoca yoklamayı alır. Defteri yazar )
I. Öğrenci: Nerde lan malzemeler?
II. Öğrenci: (Cebinden bir paket çıkarır. İçinde zeytin, simit ve kaynamış yumurta vardır.) Sıranın üzerine örtü sererler. ) Yumurtaya bak yumurtaya. Sabahleyin bizim celfin yumurtladı kaptım geldim.
III. Öğrenci: Oyyy oyyy oyyy simit de çıtır çıtır. (Öğretmenin dikkatini oraya çekerler.) Yiyecekleri yemeğe başlarlar.
Öğretmen: Noluyor lan orda?
II. Öğrenci: Hiç hocam. Acıktık da. Bir şeyler atıştırıyoruz. Sen de gel buyur hocam . karnın aç duruyor.
Hoca: Eh bi tadına bakim bari.
I. Öğrenci: Diğerlerine) Buldu beleşi tok olsa da yer bizim hoca valla.
Öğretmen: (Bir yandan atıştırır.)Aslında kahvaltı yaptım ama sırf hatrınız için yiyom ha.Bu arada ödevleri de çıkarın bi yandan yiyelim bi yandan da kontrol edeyim ben. Bu söz üzerine çocukların iştahı Kaçar.
III. Öğrenci: Boğazına bir şey kaçar) Aman hocam ağzımızın tadını bozma ne güzel yiyoruz işte şurda ne ödevi yaaaa
Öğretmen: Çıkarın çıkarın kontrol edecem yapmadınız mı yoksa?
I. Öğrenci: Hocam hiç sorma
Öğretmen: Noldu oğlum
I. öğrenci: Ağlamaklı olur. Anlatması çok zor hocam. Bir bilsen ne kadar acı, ne kadar acı.
Öğretmen: Anlatsana oğlum noldu?
I. Öğrenci: Babaannem hocam. (Bağıra Bağıra ağlamaya başlar sümkürür.)
Öğretmen: Noldu oğlum babaannene.
I. Öğrenci: Domuz gribi oldu. Evde ateşler içinde yatıyor. Yemeden içmeden kesildi hocam. Köye gitmişti geçen. Bizim köyün yükseklerinde yaşayan domuzlar inmiş aşağıya. Bulaştırmışlar neneme gribi bir görsen nasıl hapşuruyor nasıl hapşuruyor. Getti koskoca kadın gettiiii.
Öğretmen: Tamam oğlum tamam. Sakin ol. Öğretmen bir anda bir şeyi hatırlamışçasına irkilir. Bi Dakka Bi Dakka. Kim hastalandı demiştin.
I. Öğrenci: Babaannem.
Öğretmen: Oğlum senin babaannen 2 hafta önce ölmemiş miydi ? O yüzden ödev yapmamıştın ya.
I. Öğrenci: (Eyvah) Şeyyyy öğretmenim o ölen babamın babaannesiydi. Bu haftada benimki hastalandı. (Ağlamaklı olur) Ya hocam hayat böyle işte. Birini daha yeni yollamışken, öbürü de tutturdu ben de gidecem diye.
Öğretmen: (Üzülür, ağlamaklı olur, çocuğun boynuna sarılır. Çocuğu hafifçe iter. )
Noluyor lan ne bu laubalilik! Ödevini yapmıyorsun bir de şaklabanlık ediyorsun. Otur yerine. Sıfır.
(Diğer öğrenciler kahkahalarla gülerler.
Öğretmen:(II.Öğrenciye döner) Sen neden yapmadın bakim ödevini?
II. öğrenci: Valla hocam elektrikler kesildi yapamadım.
Öğretmen: Heh Bizim evde de lağım tıkandı günlük planı yapamadım. (Sonra irkilir) Oğlum bu klasik bahaneler bayatladı artık bunları biz öğrenciyken bile yutmuyordu öğretmenler otur yerine sıfır.
(Diğer öğrenciler gülerek dalga geçerler.)
Öğretmen: (üçüncü öğrenciye yönelir.) Sen yaptın mı ödevini bakim?
III. Öğrenci: (sırıtır. Diğerlerin dönerek) Bakın şimdi der. Hayır yapmadım hocam ama bir sor bakim niye yapmadım. (öğretmen öylece bakar.) Sor hocam sor bakim neden yapmamışım?
Hoca: (meraklanır) Niye yapmadın?
III. Öğrenci: Şimdi hocam karşı mahalle ile maçımız var. Cumartesi antrenmana çıktık tabi taktikler çalışmalar falan. Eeeee tabi önemli maç hocam Fener Galatasaray maçı bizimkinin yanında gazozuna maç gibi kalır tabi.
Öğretmen: Allah Allah. Eeee Anlat
III. Öğrenci: Pazar günü maç saati geldi çıktık maça ben hem teknik direktör hem kaptanım hem sol bek oynuyorum hem hakemim bir yandan da forvete destek veriyorum.
Öğretmen: Devam et oğlum maça geç. (Heyecanlanır)
Öğrenci: (ortaya geçer) Hocam arkadaş topu bana verdi bir çalım ona attım sonra rakip defanstan ard ardına on beş oyuncuyu geçtim baktım kaleciyle karşı karşıyayım
Öğretmen: Vur oğlum at golü artık
III. Öğrenci: Olmaz hocam böyle kolay gol atmak bize yakışmaz. Döndüm geri baktım üç defans oyuncusu üstüme geliyor. Üçünü birden çalımladım bizim sahaya doğru gidiyorum ki biri seslendi yanlış kaleye gidiyorsun lan salak dedi arkadaş döndüm ordan tekrar bir çalım bir çalım daha kaleciyle karşı karşıyayım bir çalım da kaleciye (Öğretmen de öğrenciyle beraber maçtaymış gibi çalım atmaya başlar.)
Öğretmen: Gooooooooool goooooooooool?
III. Öğrenci: Ne golü hocam ne golü?
Öğretmen:eeeee kaleciyi de çalımladın atsana gölü oğlum?
III: Öğrenci: Valla hocam o gazla dayanamadım. Kaleye de attım bi çalım ve tabi auta gitti top.
Öğretmen: Tüh yazık olmuş.
III. Öğrenci: Eh işte hocam maçı böyle kaybettik. Ben de o moral bozukluğuyla gittim eve yattım. Uyandım okula zor yetiştim valla.
Öğretmen: aferin oğlum iyi ki okula geç kalmamışsın der sırtını sıvazlar. (Çocuk arkadaşlarına pişkin pişkin bak nasıl yutturdum derken hoca çocuğun sırtına bi tokat atar. ) Geç yerine soytarı herif der. Otur Sıfır der. (Diğer öğrenciler kahkahayı koparır.)
Öğretmen: Eveeet geçelim dersimize. Nerde kalmıştık?
II. Öğrenci: Hocam en son toplama işlemindeydik. Benim kafam karışmıştı. Bi soru sormuştum tam dayak yiyecektim. Zil çaldı. Size çok kırgınım hocam.
Öğretmen: Noldu oğlum anlatsana?
II: Öğrenci: küs numarası yapar. Sırtını döner omuz silker.) valla hocam çok kırgınım söylemem.
Öğretmen: Hadi söyle oğlum meraklandırma insanı.
II. öğrenci: Hocam geçen toplama işlemini anlatıyordunuz. Dediniz ki beş ile beşi toplarsanız on eder. Tamam inandık. Sonra altı ile dördü topladınız. Yine on etti. Eh dedik hadi hocamızın hatrı var buna da inandık. Üç ile yediyi topladınız bilin bakalım yine kaç çıktı? (pişkin pişkin hocaya bakar)Yine on dediniz hocam yaaaa. Bizimle dalga mı geçiyorsunuz hocam ya? Tamam matematiğimiz kötü olabilir ama bu hiçbir şey bilmiyoruz anlamına da gelmez. Yani bu kadar da cahil zannetmeyin bizi hocam çok kırıldım teessüf ederim.
Öğretmen: Hasbinallah. Oğlum ne diyeyim ben size yirmi dokuzdan dokuz çıkıyorsunuz yirmi buluyorsunuz benden sınıf geçeceksiniz.
I. öğrenci: haklısınız hocam yirmi dokuzdan dokuz çıkınca yirmi kalır mı hiç? Benim matematiğim çok iyi.
Öğretmen: Gel bakim sen buraya benim akıllı oğlum gel Tahtaya bir üçgen çizer iki köşesine sayı yazar bir köşeye x yazar. X’i bul bakalım oğlum. Der
III. Öğrenci: Parmağıyla X’i gösterir işte hocam X burada der.
Öğretmen : Aferin oğlum işte böyle der. Şimdi bana g ile başlayan üç kelime kur bakim.
Öğrenci: G ile mi hocam?
Öğretmen: Evet G İle.
Öğrenci: Şu bildiğimiz G ile ha tamam. Şey eeee Gavun, garpuz, gabaaaaak.
bu sırada kapı çalar.
(İçeriye giren birinci öğrencinin babasıdır. Öğretmen müfettiş geldi zanneder.)
Veli: Elini arkaya bağlamıştır. İyi dersler hocam der.
Öğretmen: (Seyirciye döner. Eyvah müfettiş geldi. Tavuk da yok napacaz şimdi? Der.) Düğmesini ilikler velinin yanına yaklaşır efendim hoş geldiniz der.
Veli: hoş bulduk napıyorsunuz hocam der.
Öğretmen: Matematikten bir problemi çözüyorduk efendim der.
Veli: Ohhhh ne güzel ne güzel (Sıranın üzerine bakar) Kahvaltı mı yapılmış burada kahvaltıyı kim yaptı bakim? Der
Öğretmen: Vallahi ben yapmadım efendim çocuklar yapmışlar ben gelmeden önce der.
Veli: Ne iyi yapmışlar canım keşke siz de yapsaydınız Sabah sabah aç karnına ders anlatılmaz ki der. Efendim çok sık gelemiyorum okula ama size güveniyorum çocuklara en iyi eğitimi verdiğiniz konusunda şüphem yok
Öğretmen: Aman canım öyle sık sık gelmeyin tabi ne işiniz var? Malum yoğunsunuz ama meraklanmayın biz burada eksiksiz çalışıyoruz.
Veli: Aman efendim mahçup ediyorsunuz bizi. Benim oğlan demişti çok iyi bir hocam var diye ama bu kadarını da beklemiyordum.
Öğretmen: Sizin oğlan mı? Nereden tanıyor beni?
Veli: Kendisi burada. Öğrenciniz olur. Ben Ahmet’in (I. Öğrencinin) babasıyım.
Öğretmen: Ne sen müfettiş değil misin?
Veli: Yok canım kasabım.
Öğretmen: Kasap mı? Etin kilosu kaç lira oldu?
Veli: 20 lira efendim haberiniz yok mu?
Öğretmen: Nerden olsun ben en son et aldığımda 5 liraydı. Epey zaman geçmiş demek der gülümser.
Veli: Çok şakacısınız. Neyse bizim çocuğun durumu nasıl?
Öğretmen: Oğlunuz derste çok konuşuyor.
Veli: O da bi şey mi efendim? Siz onun annesini görseniz evlendiğimizden beri hiç susmadı ömrümü yedi valla hocam.
Öğretmen: Efendim çocuğunuz hiç ders çalışmıyor sürekli haylazlık peşinde geçen yazılı yaptım arkadaşı 3. soruya bilmiyorum yazmış kendisi de ‘ben de bilmiyorum’ yazmış. Ona kadar kopya çekiyorlar yani.
Veli: Vay haylazlar vayyy iki kişi kafa kafaya verdiniz bir soruyu yapamadınız mı? Siz merak etmeyin hocam ikisinin de kulağını çekerim ben bi dahaki yazılıda doğru yaparlar.
Öğretmen: (Şaşırır)
Öğretmen: Ayrıca ödevlerini de yapmıyor. Yaptığında da yanlış yapıyor. Geçen bi harita ödevi verdim İstanbulu İç Anadoluda göstermiş.
I. Öğrenci: Hocam o haritayı babam çizmişti. Ben askerde haritacıydım getir ben çizerim dedi.
Veli: Sus ulan eşek herif. Hocam bizim oğlan çok şakacıdır da.
Öğretmen: Ya bilmez miyim.
Veli: Neyse ben müsaade isteyim hocam sizleri daha fazla meşgul etmeyim. Tabi bir velinin çocuğunun durumunu öğrenmek için arada bir ziyarete gelmesi gerekir değil mi hocam.
Öğretmen: Allah aşkına çocuk 5. sınıfa geldi ilk defa yüzünüzü gördük. Bu mu duyarlılık.
Veli: Öyle demeyin hocam ya hiç gelmesem napardınız?
Öğretmen: Evet haklısınız.
Veli: Hadi bana müsaade hocam iyi dersler çocuk size emanet eti senin kemiği benim.
Öğretmen: Derisi senin kemiği benim desen daha iyi olurdu. Baksana çocuk bir deri bir kemik.
Öğrenciler: Gülerler.
Veli: Çok şakacısınız. Ben kaçtım hadi iyi dersler.
Öğretmen: Sağolun güle güle efendim. Evet çocuklar nerde kalmıştık.
III. Öğrenci: Diğerlerine :Bak şimdi nasıl kaynatıyom dersi. Şey hocam siz eskiden çok iyi güreşiyormuşsunuz. Bize güreşle ilgili anınızı anlatıyordunuz.
Öğretmen: (Şaşırır. Bozuntuya vermez.) Heh şimdi hatırladım. Bi gün yine dağda geziniyom . Karşıma bi ayı çıktı.
Öğrenciler: Allah Allah.
Öğretmen: (Heyecanlanır) Ayı beni görünce başladı peşreve (Öğretmen peşrev çekmeye başlar) 2 saatlik bi peşrevden sonra tutuştuk güreşe. Ayı bana bi sarıldı omuzladığım gibi çaldım ayıyı yerde derken boğuşuyoruz. Al ha vur ha al ha vur ha. Ayıyla tam üç gün güreştik. Yenişemedik. Ayı sağol hocam dedi. Selamlaştık gitti.
(Bu sırada içeri genç, iri yarı, kaba saba biri girer.Adı Abdullahtır.)
Abdullah: (Gayet sert biçimde): Selamün aleyküm.
Öğretmen: Aleyküm selam.
Abdullah: Ben öğretmeni arıyordum.
Öğretmen: Benim buyur ne istedin.
Abdullah: Diploma.
Öğretmen: Diploma mı?
Abdullah: Heh diploma alacam ben yarına hazır olsun gelir alırım tamam mı?
Öğretmen: Kardeşim senin diploma alman için öğrenci olman gerekiyor.
Abdullah: Valla ben 15 sene önce öğrenciydim. Bi kaç gün geldim sonra bıraktım okulu. Şimdi diploma lazım oldu. Parası neyse veririz. Yarına hazır olsun hoca. Anladın değil mi?
Öğretmen: Kardeşim git işine ya. Sana diploma miploma yok. Almak istiyorsan gel otur. Hak edersen alırsın.
Abdullah: (Kollarını sıvar) Sen şimdi bana diploma veriyon mu vermiyon mu hoca?
Öğretmen: Vermiyorum ne olacak.
Abdullah: Ben almasını bilirim. (Der. Hocanın üzerine yürür.)
Öğretmen: Ya Allah der başlarlar güreşe birazcık boğuşmadan sonra hoca Abdullah’ı altına alır. Tövbe de ulan tövbe mi he der.
Abdullah: Tövbe hoca tövbe bırak gideyim bırak kolumu kıracan der. Hoca Abdullahı bırakır.
öğretmen misin kabadayı mısın kardeşim hani eğitimde dayak yoktu yaaa diyerek kaçar.
Öğrenciler: Şaşırır.
II. Öğrenci: Hocam siz ne yaptınız ya o adamı nasıl yıktınız ya.
Öğretmen: Dedik ya oğlum ayı bile yıkamadı beni inanmadınız mı yoksa.
Öğrenciler: İnandık hocam inandık.
I. Öğrenci: Hocaya bak lan kapı gibi adamı perişan etti.
II. Öğrenci: Oğlum biz bu hocayla uğraşmayalım o adamı paspasa çevirdi bizi salça yapar valla. (Zil çalar)
Öğretmen: Çıkabilirsiniz çocuklar. Ödevlerinizi yapmayı unutmayın tamam mı?
Öğrenciler: Titreyerek tamam hocam yapmaz olur muyuz?
II. Öğrenci: Geçmiş yılların ödevlerini de yapacaz hocam söz yeter ki siz kızmayın der korka korka çıkarlar.
Öğretmen: (şaşırır.)Başını sallar. Allah Allah noldu bu çocuklara ya. Haaa. Ayıyla güreş hikayesini gerçek sandılar herhalde saflar. Neyse iyi oldu. En azından korkup ödev yaparlar belki. Eh ben de gideyim artık. Geç oldu. Hoşça kalın der. Çıkar.





Barış KABALCI (Türk Dili ve Edb. Öğrt.) Ruhiye BOZDAĞ (Türk Dili ve Edb. Öğrt.)