30 Haziran 2015 Salı

ACI

ACI
Kime anlatsam kederimi”
Akşam karanlığı...Sulu,iri iri kar taneleri,henüz yakılmış fenerler etrafında
uçuşuyor,ince yumuşak bir alçı tabakası gibi damları,atların sırtlarını,omuzlarını,başlıklarını
kaplıyor.Arabacı İona Potapov, bir hayalet gibi bembeyaz.Canlı bir vücut ne kadar
büzülebilirse o kadar büzülmüş,hiç kımıldamadan yerinde oturuyor.Üzerine bir yığın
kar düşse bile gene karı silkmek lüzumunu duymayacak.Beygiri de bembeyaz,hareketsizdir.
Hareketsizliğiyle,keskin köşeli biçimiyle,ayaklarının sopaya benzeyişle o bir kapiğe
satılan posta atlara benziyor.Herhalde düşünceye dalmış.Sabandan,alıştığı o rahat
manzaralardan alınıp da buraya,korkunç ışılarıyla,hiç kesilmeyen gürültüleriyle,öteye
beriye koşuşan insanlarla dolu bu kargaşalık içine düşen bir mahluk,böyle uzun uzun
düşünmez de ne yapar?
İona ile beygiri, çoktan beri yerinden kımıldamıyor.Avludan daha yemekten önce
çıkmışlardı,hala siftah etmediler.İşte şehir üzerine akşam karanlığı basıyor.Fener
ışıklarının solgun alevleri,yeislerinin daha canlı ışıklara bırakıyor.Sokağın gürültüsü
daha da artıyor.İona birdenbire:
Arabacı,Viborg tarafına!”diye bir ses işitiyor.Arabacı.Şaşırıyor,karla birbirine
yapışan kirpikleri arasında,kaputla kukuleta giymiş bir subay görüyor.Subay:
Viborg tarafına!” diye tekrarlıyor.”Uyuyor musun, nedir? Viborg’a!
İona,kabul işareti olarak dizginleri çekiyor.Bu çekişle,atın dizginleri,sırtı üzerindeki
karlar,alçı parçaları halinde düşüyor..Subay,kızağa oturur.Arabacı,dudaklarını şapır-
datır,boynunu,kuğu gibi uzatır,yerinden kalkar gibi davranır.Fazla alışkanlık yüzünden
kamçısını sallar beygir de boynunu uzatır,sopa biçimindeki ayaklarını büker,kararsız
kararsız yerinde kımıldar.Çok geçmeden,aşağı yukarı giden karartılardan sesler işitir.
Nereye gidiyorsun ulan?Şeytan mı dürttü seni.Sağa al sağa!”
Kızaktaki subay kızarak:
Sen daha kızak sürmesini bilmiyorsan,sağa gitsene”der.
Bir karose arabacısı küfreder,sokağı koşa koşa geçerken omuzuyla atın ağzına çarpan
bir yolcu,İona’ya öfkeli öfkeli bakar,sonra kolundan karları silker.İona,yerinde sanki
iğne üzerinde oturuyormuş gibi kımıldar,dirseklerini geniş geniş açar,sanki nerede
olduğunu,niçin burada olduğunu anlamıyormuş gibi gözlerini fırıl fırıl döndürür.
Subay alaylı alaylı:
Hepsi de ne aşağılık herifler değil mi? Sanki seninle çarpışmak yahut atın altına
düşmeye gayret ediyorlar.Birbirleriyle sözleşmişler gibi,öyle değil mi?”
İona,başını çevirip müşterisine bakar,dudaklarını kıpırdatır..Bir şey söylemek
istediği bellidir.Ama boğazından,kısık seslerden başka bir şey çıkmaz..
Subay:
Ne var?” Diye sorar.
İona gülümsüyormuş gibi ağzını çarpıtır,ıkınır,sıkınır,nihayet:
Benim de beyefendi...bu hafta oğlum öldü.”
Hım...Neden öldü?”
İona,bütün gövdesiyle müşterisine döner:
Kim bilir? “der.Herhalde hummadan..Hastanede üç gün yattı,öldü Allahtan işte.
Karanlık içinde:
Yolunu değiştirsene herif..Ne o köpoğlu köpek,görmüyor musun?”sesleri işitilir.
Müşteri:
Sür,sür,der.Bu gidişle sabaha kadar varamayız.Atı biraz sürsene!
Arabacı tekrar boynunu uzatır,yerinde bir davranır,ağır bir kibarlıkla kırbacını şaklatır.
Bundan sonra birkaç defa başını çevirir,müşteriye bakar.Ama o,gözlerini kapar.Dinle
meye hiç de istekli olmadığı bellidir.İona,müşterisini Viborg tarafına bıraktıktan sonra
lokanta önünde durur.Gene büzülür,gene hareketsiz kalır.Sulu kar,tekrar başlar.Onu
da atını da gene beyaza boyamaya başlar.Bir saat böyle geçer.Kendisi de,beygiri de
gene bembeyaz kesilir.Bir saat,iki saat böylece geçer.
Kaldırımda yüksek sesle tartışıp lastiklerini kuvvetle vurarak üç genç geçer,ikisi
uzun,ince boyludur,üçüncüsü kısa boylu,kamburdur.Titrek bir sesle:
Arabacı,polis köprüsüne!”diye bağırır.Üç kişi yirmi kapik.
İona,dizginleri çeker,dudaklarını şapırdatır,yirmi kapik para değil ama ne yapsın,
artık fiyatı düşünmez.Ruble mi,beş kapik mi onca farkı yoktur.Yeter ki müşteri olsun.
gençler birbirine sövüp sayarak,itişe kakışa kızağa yaklaşır,üçü de oturmaya çalışırlar.
Uzun tartışmalardan,karşılıklı alaylardan sonra en kısa boyluları kamburun ayakta
durmasına karar verilir.Kambur,yerini alarak İona’nın ensesine üfler:
Haydi,sür!“ diye titrek bir sesle bağırır.”Atı kırbaçla bakalım.Amma da şapkan var
kardeş.Daha kötüsü Petersburg ‘da bulunmaz.”
İona,hi,hi,diye güler:
İşte böyle şapka”
E,böylesi,sürsene beygirini.Yol boyunca hep böyle mi gideceksin.Yoksa ense
köküne indiririm ha.”
Uzun boylulardan biri:
Başım çatlıyor” der.”Dün Dukmasov’larda Vaska ile birlikte dört şişe konyak içtik”
Öbür uzun boylusu da:
Amma da atarsın sen”diye çıkışır.
Vallahi doğru söylüyorum”
Evet o kadar doğru ki bitler bile güler.”
İona,hi,hi diye güler:
Baylarımın keyfi yerinde.”
Kambur, kızarak:
Allah cezanı versin moruk” der.Sürecek misin,sürmeyecek misin? Bu sanki
arabayla gitmek mi?Şunu bir kamçılasana.Hadi bakalım.Hah,işte şöyle.Adamakıllı”
İona,sırtında bir vücudun kımıldadığını,kamburun sesini duyar.Kendisine edilen
küfürleri işitir,insanları görür,yalnızlık duygusu,yavaş yavaş ondan uzaklaşır.Kambur,
öyle yakası açılmadık uzun küfürlere başlar ki,bitirmeye nefesi yetmez,öksürmeye
başlar.İki uzun boylu genç bir Nadejda Petrovna’nın sözünü etmeye başlarlar.İona,
onlara döner,kısa bir sessizliği fırsat bilerek başını biraz daha çevirip der ki:
Benim de bu hafta oğlum öldü”
Kambur,öksürdükten sonra dudaklarını silerek içini çeker:
Hepimiz öleceğiz”der.”Hadi,sür sür.Ben daha fazla böyle gidemem İmkanı yok.
Bu arabacı bizi ne zaman götürecek?”
Sen de şöyle hafiften ensesine bir in de..”
Moruk,işitiyor musun? Ensene indireyim mi?Size nezaketli davranmaktansa
insan yürüsün daha iyi.İşitiyor musun?Eşek Eşekoviç.Sözlerim vız geliyor galiba sana.”
İona,ensesine inen tokatları pek duymaz,daha çok sesini işitir.
Hi,hi,diye güler:
Neşeli baylar.Allah uzun ömür versin.”
Uzun boylusu:
Arabacı, evli misin?” diye sorar.
Ben mi? Hi,hi, neşeli baylar.Şimde tek karım var.Kara torak...Ha ha ha,mezar,
mezar...Oğlum öldü de ben yaşıyorum.Şaşılacak şey.Ölüm,yanlış kapı çaldıçBana
geleceğine oğluma geldi...”
İona,oğlunun nasıl öldüğünü anlatmak için başını çevirir.Ama o anda kambur
hafifçe içini çeker:
Hele şükür,gelebildik” der.
Arabacı,yirmi kapik aldıktan sonra karanlık bir giriş kapısı içinde kaybolan hovarda
gençlere uzun uzun bakar.Gene yalnız kalır.Gene içinde sessizlik başlar...Bir zaman
sönmüş olan acısı gene baş gösterir,daha büyük bir kuvvetle göğsünü ezer.İona’nın
gözleri kaygıyla,acıyla sokağın iki yanından geçen kalabalığa dikilir;gelip geçen
binlerce insandan onu dinleyecek biri var mı acaba?Ama kalabalık,ne onu ne de
acısını fark etmeden geçip gider.Acısı korkunçtur,sınırsızdır.Ona öyle geliyor ki,
göğsü patlayıp içinden acısı fışkırsa,bütün dünyayı kaplayacaktır,ama gene de bu
acı görünmez.O kadar küçük bir kabuğa sığınmıştır ki,gündüz ışık altında bile görülmez.
İona elinde zembil taşıyan bir kapıcı görür,onunla konuşmaya karar verir:
Kuzum, saat kaç? Diye,sorar.
Ona geliyor.Niye durdun burada? Yürüsene!”
İona,birkaç adım uzaklaşır.Tekrar büzülür.Kendini acısına verir.Artık insanlarla konuş-
mayı lüzumsuz sayar.Ama daha beş dakika geçmeden,eğilip kalkar,sanki bir acı
duymuş gibi başını sallar,dizginleri dürter.Artık daha fazla dayanamaz”Hana gideyim”
diye düşünür”Hana”
Beygir,sanki düşüncesini anlamış gibi tırısa kalkıp koşmaya başlar.Bir bucuk
saat geçmeden büyük,pis bir tandır yanında oturur.Tandırda,döşemede,peykelerde
insanlar yatmışlar,horulduyorlar.Dumanlı,boğucu bir hava.İona,uyuyanlara bakar,
başını kaşır.Oraya bu kadar erken döndüğüne pişman olur.”Arpanın parasını bile
çıkaramadım”diye düşünür.”Kederim hep bundan.İşini bilen,atını doyuran insan
her zaman rahattır.” Genç bir arabacı,bir köşeden kalkar.Uyku sersemliğiyle yıkıla
yıkıla boğazını temizler.Su dolu kovaya uzanır.İona:
Su mu içeceksin?”der.
Evet,su.”
Eh,afiyet olsun.Benimse kardeş oğlum öldü.Haberin var mı?Bu hafta
hastanede...Olur şey değil.”
İona,bu sözlerin ne tesir bırakacağına bakar.Ama hiçbir tesir bırakmadığını görür.
Genç arabacı kafasını yorganın altına sokup hemen uyur.İhtiyar,ah çeker,başını kaşır.
Genç arabacı nasıl su içmek isterse, o da öyle konuşmak ister.Oğlu öleli nerede ise
bir hafta olacak.O ise bu hikayeyi daha kimseye gereği gibi anlatamadı.İyice,rahat
rahat anlatması gerek.Oğlunun nasıl hastalandığını,nasıl acı çektiğini,ölmeden önce
neler söylediğini,neler söylediğini nasıl öldüğünü anlatmak lazım.Cenaze merasimini,
rahmetlinin elbiselerini almak için hastaneye gidişini anlatması lazım.Köyde,kızı
Anisa kaldı.Onun sözünü etmek lazım.Daha anlatacak neler var, neler.Dinleyen ah
çekmeli,ohlamalı,puhlamalı.Kadınlarla daha da iyi konuşulur.Budaladırlar ama,iki
sözle ağlamaya başlarlar.İona:”Gidip beygire bakayım”diye düşünür.Uyumak için
her zaman vakit bulunur.”Giyinir,beygirin bağlı olduğu ahıra gider,arpayı, samanı,
havayı düşünür.Yalnızken oğlunu düşünemez.Ancak başka biri olduğu zaman konuşabilir.
Ama kendi kendine düşünüp onu gözlerinin önüne getirmek,kendine dayanılmaz
bir acı verir.İona,beygirin parlak gözlerini görünce:
Yalanıyor musun?” der.”Yalan,yalan! Arpanın parasını çıkarmazsak saman yiyeceğiz.
Evet...Artık ihtiyarladım,arabayı sürecek takatim kalmadı.Arabacılık etmek benim
değil,oğlumun harcıydı.O tam arabacıydı.Ne olurdu yaşasaydı...”Kısa bir zaman geçer
sonra devam eder:
Öyle işte kardeşim kısrak.....Kuzma İoniç yok artık..Allah rahmet eylesin..
boşu boşuna gitti işte...Düşün bir kere.Senin bir tayın var,onun öz annesisin..Bir de
bakıyorsun,birdenbire tay ölüveriyor...Acımaz mısın?”
Beygir yalanır,dinler,sahibinin ellerine doğru solur
İona dalar,ona her şeyi anlatır... ÇEHOV
Türkçesi: Hasan Ali Ediz

Engin Yayıncılık