30 Haziran 2015 Salı

KILIBIK

KILIBIK
Güzel bir bahar sabahı ben ve kurmay yüzbaşılıktan emekli derebeyi Dokukin,
nineden kalma koltuklara oturmuş,tembel tembel pencereden dışarısını seyrediyorduk.
Çok canımız sıkılıyordu.
Dokukin:
Tuv!diye homurdanıyordu.Öyle can sıkıntısı ki,mahkeme mübaşiri gelse memnun olacağım!
Ben:
Yatıp bir uyku mu kestirsem?” diye düşünüyordum.
Böylece can sıkıntısı konusu üzerinde uzun uzadıya düşünmeye başladık.Hayli
zamandan beri temizlik yüzü görmeyen,bunun için gökkuşağını andıran camların
arkasından,dünyanın bu durgunluğunda beliren küçük bir değişiklik gözümüze çarpıncaya
kadar düşündük.Bir de baktık,geçen yıldan kalan yaprak yığınının üstünde duran,kah bir
ayağını,kah öbür ayağını kaldırmaya çalışan horoz(o,her iki ayağını birden kaldırmak
İstiyordu)ansızın kanatlarını çırparak arı sokmuş gibi kapının yanından kaçıp kenara
fırladı.
Dokukin gülümseyerek:
Birisi geliyor...dedi.Hiç değilse gelen bir konuk olsa can sıkıntısından kurtulurduk..
Horoz bizi aldatmamıştı.Bahçe kapısından önce bir at başı,sonra bütün bir at,nihayet
uçmaya hazırlanan mayıs böceğinin kanatlarını andıran büyük çirkin çamurluklu,kapkara
ağır bir yaylı araba göründü.Araba avluya girdi,biçimsiz şekliyle sola saptı,büyük bir
gıcırtı ve patırtıyla ahıra yollandı,arabada iki kişi vardı;biri kadın,öbürü de zayıf yapılı
bir erkekti.
Dokukin,korku ifade eden gözlerle yüzüme bakarak şakağını kaşıdı:
Hay Allah kahretsin! “diye mırıldandı.Dertsiz başa dert.Tevekkeli rüyamda
fırın görmedim.
Ne var? Bu gelenler kim?”
Bizim hemşire ile kocası.Allah bela...
Dokukin, yerinden kalktı, odada sinirli sinirli dolaşmaya başladı.
Bütün kalbim buz kesildi...”diye homurdandı.Kendi kızkardeşine karşı akrabalık
duyguları beslememek günah,ama inanır mısınız? Kızkardeşimi görmektense ormanda
haydutlarla karşılaşmayı yeğ bilirim.Bir yere saklansak nasıl olur?Varsın Timoşka bir
yalan uydursun,mesela kongreye falan gittiler,desin.
Dokukin, yüksek sesle Timoşka’yı çağırmaya başladı.Ama yalan söylemeye,saklanmaya
vakit kalmamıştı.Bir dakika sonra holden fısıltılar duyuldu;kalın kadın sesi,ince erkek
sesiyle fısıldaşıyorlardı.
Kalın kadın sesi:
Etekliğimin kıvrımlarını düzelt!”diyordu.Gene söylediğim pantolonu giymemişsin!
ince ses:
Lacivert pantolonumu Vasiliy amcaya vermiştiniz,benekliyi de kışa kadar saklamamı
emrettiniz,diye kendini savunmaya çalışıyordu.Şalı arkanızdan mı getireyim,yoksa
burada mı kalsın?
Sonunda kapı açıldı.Odaya,kırk yaşlarında uzun boylu,şişman,mavi ipek entarili
bir kadın girdi.Kırmızı,çilli yüzünde öyle sonsuz bir azamet vardı ki,Dokukin’in onu
niçin sevmediğini hemen anladım.Şişman bayanın arkasından kısa boylu,zayıf bir adam
badi badi yürüyerek geliyordu.Benekli bir redingot,geniş paçalı pantolon,kadife yelek
giymişti.Omuzları dar,yüzü tıraş edilmiş,burnu da kıpkırmızıydı.Yeleğinin önünde
tasma zincirine benzeyen altın bir köstek sallanıyordu.Elbisesinde,tavır ve hareketlerinde
burnuda,bütün çelimsiz vücudunda kölelik derecesine varan bir korkaklık,bir ürkeklik vardı.
Bayan içeri girdi,bizi görmüyormuş gibi davranarak tasvirlere doğru yürüdü,istavroz
çıkarmaya başladı.
Kocasına dönerek:
Dua et!”dedi.
Kırmızı burunlu adam titredi,haç çıkarmaya başladı.
Kadın duasını bitirince Dokukin:
Hoş geldin, hemşire!” diyerek içini çekti.
Bayan azametle gülümsedi.Dokukin’i öpmek üzere dudaklarını uzattı.
Kırmızı burunlu adamcağız da öpüşmeye kalkıştı.
Müsaadenizle tanıtayım...Kızkardeşim Olimpiada Yegorovna Hılikina...Kocası
Dosiyef Petroviç.Bu da benim en iyi ahbabım...
Olimpiada Yegorovna sözlerin sonunu uzatarak:
Müşerref oldum”dedi ama elini uzatmadı”.Memnun oldum.”
Oturduk,bir dakika kadar sustuk.
Olimpiada Yegorovna Dokukin’e:
Galiba misafir beklemiyordun?”diye söze başladı.”Ben de sana gelmeyi aklımdan
geçirmiyordum, ama asiller derneği başkanına gidiyordum da ,hazır buradan geçerken
uğrayayım,dedim...
Dokukin sordu:
Bayan,başıyla kocasını işaret ederek:
Niçin olacak? İşte onu şikayet edeceğim” dedi.
Dosiyef, Petroviç gözlerini yere indirdi,ayaklarını sandalyesinin altına topladı,
sıkılarak yumruğuna öksürdü.
Onu niçin şikayet edeceksin?”
Olimpiada Yegorovna içini çekti:
Asilliğini unutuyor!”dedi.Bilmiyor değilsin? Sana da,onun ana babasına da şikayet
etmiştim,nasihat vermesi için papaz Grigoriy’e kadar da sürükledim,kendim de birçok
çarelere başvurdum,ama para etmedi.İster istemez dernek başkanı beyefendiyi rahatsız
etmek gerekiyor....
Peki, ama ne yaptı?
Hiçbir şey yapmadı,asilliğini unutuyor!Gerçi kendisi kullanmaz,yumuşak,uysal
huylu,saygılıdır,ama asilliğini unuttuktan sonra bunların ne değeri kalır!Baksanıza,
kamburunu çıkarmış oturuyor,tıpkı bir ricacı,yahut küçük bir memur gibi..Asil bir insan
böyle mi oturur?Adam gibi otur!İşitiyor musun?
Dosiyef Petroviç,adam gibi oturmak için olacak,boynunu uzattı,çenesini yukarı
kaldırdı,korkak bakışlarla kaşlarının altından karısına baktı.Bir suç işleyen küçük
çocuklar da büyüklerine tıpkı öyle bakarlar,konuşmanın özel,kendi aralarında bir
mahiyet aldığını görerek dışarı çıkmak üzere yerimden kalktım.Bayan Hılikina bu
hareketimi gördü.
Zarar yok,oturun!dedi.Gençlerin böyle şeyleri dinlemesi faydalıdır.Bizler pek öyle
bilgin insanlar değilsek de sizden daha çok yaşadık.Bizim yaşadığımız gibi yaşamayı
Allah herkese nasip etsin..”
Sonra kardeşine dönerek:
Aziz kardeşim,buraya kadar gelmişken öğle yemeğini de sizinle beraber yeriz.Ama
herhalde bugün sizin yemekleriniz etlidir.Çarşamba günü olduğunu aklına bile getirme
mişindir”diyerek içini çekti.Bize zeytinyağlı yemek hazırlasınlar.Etli yemek yemeyiz,
bunu böylece bilmiş ol.
Dokukin,Timoşka’yı çağırdı,zeytinyağlı yemek söyledi.
Hilikina sözlerine devam ederek:
Yemeğimizi yer yemez dernek başkanına gideriz...dedi.Artık buna dikkat etmesi
için yalvaracağım.Asil sınıftan olanların doğru yoldan sapmamalarına dikkat etmek
onun görevidir...
Dokukin:
Yoksa Dosiyef yolunu mu şaşırdı?”diye sordu.
Hilikina:
Sanki ilk defa işitiyorsun”diyerek somurttu.”Hoş sana göre hepsi bir ya..Kendin de pek
o kadar asilliğini bilenlerden değilsin..Dur bakalım,bir kere de genç baya soralım.”
Bana:
Söyleyiniz,bakayım,”dedi.”Asil bir insanın ne idüğü belirsiz kimselerle düşüp kalkması
doğru mudur?”
Ben sakınca ile:
Mesela kiminle?” dedim.
Tüccar Gusev ile mesela.... Ben bu Gusev denilen adamı kapımın eşiğine bile
yaklaştırmıyorum,bu ise onunla dama oynuyor,beraber yemek yiyor.Sonra bir katip
parçasıyla ava gitmesi yakışık alır mı?İnsan bir katiple ne konuşabilir?Bilmek istiyorsanız,
bir katip onunla konuşmak şöyle dursun,önünde sesini bile çıkarmak cesaretini gösteremez,
evet beyefendi!”
Dosiyef Petroviç:
Ne yapayım,karakterim zayıf.”......diye fısıldadı.
Karısı, parmağındaki yüzükle sandalyenin arkasına öfkeyle vurarak:
Sana şimdi karakterin ne demek olduğunu gösteririm,”diye korkuttu.”Bizim soyu-
muzu rezil etmene izin veremem! Kocam da olsan seni kepazeye çeviririm!Bunları
anlamalısın!Seni adam eden benim!Onların,yani Hilikanların soyu sönmüş bir soydur,
beyefendi,mademki ben aslen Dokukin soyundan olduğum halde ona vardım,o da buna
değer verip duymak zorundadır!Şunu da bilmelisiniz ki,beyefendi,o bana ucuza mal
olmadı! Kendisini bir memuriyete yerleştirmek için az para harcamadım!Bir kere de
kendisine sorun bakalım!Şunu bilmelisiniz ki onu birinci sınıf memurluk sınavına
sokmak bana tam üç yüz rubleye mal oldu!Ne zorum var? Sen,sersem tavuk,bu zahmet-
lere senin için mi katlanıyorum sanıyorsun?Böyle bir şeyi aklından bile geçirme!
Benim için en kıymetli şey,soyumuzun adıdır!Soyumuz bahis konusu olmasa,çoktan
mutfağın bir köşesinde çürüyüp gitmiştin,bunu bilmiş ol!”
Zavallı Dosiyef Peroviç,dinliyor,susuyor,bilmem korkusundan,bilmem kepaze
olduğundan,büzüldükçe büzülüyordu.Yemek arasında da sert huylu karısı onu bir türlü
rahat bırakmıyordu.Olimpiada Yegorovna gözlerini ondan ayırmıyor,her hareketini
izliyordu.
Çorbana tuz ek! Kaşığı yanlış tutuyorsun!Salata tabağını biraz öteye it,yoksa
ceketinin yeni değecek!Gözlerini kırpma!
Dosiyef Petroviç,yemeğini hızlı hızlı yiyor,karısının bakışları altında,boğa
yılanının önüne bırakılan bir tavşan gibi büzülüyordu.Karısıyla zeytinyağlı yemek yerken
gizleyemediği bir istekle bizim köftelerimize ikide bir göz ucuyla bakmaktan kendini
alamıyordu.
Yemekten sonra karısı:
Dua oku!”dedi.Kardeşime teşekkür et!
Yemekten kalkan Hılikina,dinlenmek için yatak odasına çekildi.O,gider gitmez Dokukin,
İki eliyle başını tutup odada dolaşmaya başladı.
Güçlükle nefes alarak Dosiyef’e:
Yarabbi,ne bahtsız adammışsın sen!”diye inledi.”Onunla burada bir saat bir arada
oturduğum halde duymadığım azap kalmadı;gece gündüz onun yanından ayrılmayan
sen garibin hali nicedir...Of,aman bittim! Sen,bahtsız bir çilekeşsin!Öyle bir çilekeş ki
bir eşi daha yeryüzünde görülmemiştir!”
Dosiyef gözlerini kırpıştırarak:
Karakterden yana çok serttirler,orası doğru,ama ben,gece gündüz Tanrıya kendilerini
koruması için dua etmeliyim,çünkü kendilerinden iyilikle sevgiden başka bir şey
görmedim”
Dokukin,ümitsizlikle eline silkerek:
İşte mahvolmuş bir adam! Dedi.Oysa bir zamanlar kongrede söylevler veriyor,yeni
harman makineleri icat ediyordu!Cadı karı,adamcağızın mahvına sebep oldu!Hey gidi!
Öteden kadının kalın sesi duyuldu:
Dosiyef! Nerelerdesin!Buraya gel de sinekleri kov!
Dosiyef Petroviç titredi,ayaklarının ucuna basarak yatak odasına koştu...
Dokukin onun arkasından :”Tuv!”diye tükürdü.
ÇEHOV
Türkçesi:Hasan Ali Ediz



Toplu Eserler/Engin Yayıncılık