HOBİSİ
OLAN ADAM
Otelden
çıktğımda saat on civarı olmalıydı.Gece sıcaktı ve içecek
bir şeye gereksinim
duymuştum.Kokteyl
salonuna gitmenin bir yararı yoktu,çünkü tımarhaneye
benziyordu.Bowling
müsabakası
için gelenler,burayı da ele geçirmişti.
Euclid
Bulvarı’ndan aşağı doğru yürürken,Cleveland’in bowling
oyuncularıyla dolu
olduğu
izlenimine kapıldım.Dahası çoğu,içecek bir şeyler arıyor
gibiydi. Önünden geçtiğim
tüm
barlar,hepsi rozetlerini takmış,gömlekli adamlarla tıka basa
doluydu.Aslında kim
olduklarını
belirtecek fazladan bir şeye gereksinimleri yoktu. Zaten hemen
hepsi,
standart
yuvarlak çantaları içinde kendi bowling toplarını
taşıyorlardı.Ayrıca çoğu,sarhoş
olmaya
yetecek kadar içki de taşıyordu.
Bowling
oyuncularının içmeyi bu kadar çok sevmeleri gariptir.Bir bowling
oyuncusunun
damarını
kesin,genellikle kan yerine alkol akar.Rip Van Winkle ve cüceler
hakkında yazarken
şu
bizim yaşlı Washington İrvine bile bu gerçeğin farkındaydı.
Tabii
bu kalabalıkta hiç cüce yoktu;yalnızca normal erkek ölçülerine
sahip içkiciler
vardı.Ayrıca
uzaktaki dağların zirvelerinden gelen gök gürültüsü,kalabalıktan
yükselen
kahkahalara
ve bağırtılara karışıyordu.
Bu
şamataya katılmak istemedim.Böylece Euclid’den uzaklaşıp sakin
bir yer arayarak
dolaşmayı
sürdürdüm.Bowling çantam gitikçe ağırlaşmaya
başlıyordu.Aslında niyetim,
çantamı
doğrudan istasyona götürüp trenin saatine kadar kilitli bir
dolaba bırakmaktı,
ama
içki içmeliydim.
Sonunda
bir yer buldum.Loş, kir pas içinde ama aynı zamanda bomboş bir
yerdi.
Barmen,tezgahın
ta öbür ucunda kendi başına oturmuş,radyodan ikili bir maçın
son
yarısını
dinliyordu.
Kapıya
yakın bir yere oturdum ve çantamı yanımdaki tabureye koydum.Sonra
bana
bir
bira getirmesi için barmene seslenerek,”Bana bir şişe bira
getirin”dedim.”Böylece
sizi
bir daha rahatsız etmek zorunda kalmam.”
Yalnızca
kibar olmaya çalışıyordum,ama bu zahmete girmesem de
olurmuş.Barmen,
maçı
dinlemek için geri gitmeye fırsat bulamadan,içeri bir başka
müşteri girdi.
“Duble
viski,suyu boş ver.”
Başımı
kaldırıp baktım.
Bowling
oyuncuları şehri kesinlikle istila etmişlerdi.Bu da,elli
yaşlarında,alnındaki
çizgiler
kel kafasının da tepesine kadar uzanan,iri yapılı biriydi.Bir
ceket giyiyordu ve
siyah,şişkin
ve benimkine çok benziyen bowling çantasını da beraberinde
taşıyordu.
Ben
adamı incelerken,o da çantasını hemen yanındaki tabureye büyük
bir dikkatle yerleştirdi
ve
içkisine uzandı.
Başını
arkaya atıp,içkisini bir dikişte mideye indirdi.Boynundaki soluk
beyaz derinin
hafifçe
dalgalandığını görebiliyordum.Ardından boş bardağını
uzatarak,”Bir daha”dedi
barmene.”Şu
radyonun sesini de kısıver,olur mu Mac?”Cebinden bir avuç dolusu
kağıt
para
çıkardı.
Barmenin
yüz ifadesi,bir an için kaş çatma ile gülümseme arasında gidip
geldi.Sonra
tezgahın
üzerinde kanat çarpan paraları fark etti ve yüzüne birgülümseme
yayıldı.
Omzunu
silkip döndü ve ses kontrol düğmesini çevirerek,spikerin sesini
uzaktan gelen
Bir
vızıltıya dönüştürene kadar azalttı.Barmenin aklından ne
geçtiğini biliyordum.
“Bira
olsa avucunu yalamasını söylerdim,ama bu adam viski içiyor.”
İkinci
dubleyi neredeyse radyonun sesinin kısılması kadar kısa bir
sürede mideye
indirdi.
“Bir
daha doldur”dedi iriyarı adam.
Barmen
geri geldi,tekrar doldurdu,parasını aldı,yazar kasaya
kaydetti;sonra da barın
diğer
ucuna çekildi.Spikerin sesini duymaya çabalayarak,kulağını iyice
radyoya dayadı.
Üçüncü
dublenin bir anda mideye indirilişini izledim.Yabancının boynu
şimdi kızarmıştı.
iki
dakikada içilen altı ons viski,insanın yüzünde mucizeler
yaratır;dilini de çözer.
“Kahrolası
top oyunu!”diye homurdandı yabancı.”İnsan bu pisliği nasıl
dinleyebilir
anlamam.”
Alnını silip,bana şaşkınlıkla baktı.”Bazen dünyada beyzbol
fanatiklerinden başka
kimse
yokmuş duygusuna kapılıyor insan.Tüm yaz boyunca haybeye bağırıp
çağırarak
kafalarını
patlatan bir alay kaçık aptal. Ardından güz geliyor ve bu sefer
de futbol
maçları
başlıyor.Aynı şey,hatta daha beteri.O biter bitmez de
basketbol.Allah aşkına,
ne
buluyorlar bunda?”
“Herkes
bir tür hobiye ihtiyaç duyar.” Dedim
“Tamam
iyi de bunu ne tür bir hobi olarak adlandırıyorsunuz?Yani, bir
topu kapmak için
boğuşan
bir maymun sürüsünü seyretmekten kim heyecan duyar ki?”diyerek
kaşlarını çattı.
“Kimin
kazanıp,kimin kaybettiğini önemsediklerini söyleyip benimle kafa
bulmayacaksın
herhalde.Bir
çok insan maça farklı bir nedenle gider.Sen hiç dışarı çıkıp
maç seyretmeye
gidiyor
musun Mac?
“Arada
bir”
“O
zaman neden bahsettiğimi anlıyorsundur.Onları,orada bağırırlarken
duydum.
Bağırıp
çağırırlarken yani.Esas gitme nedenleri bu işte,avaz avaz
böğürmek.Peki,çoğu
zaman
nedir söyledikleri şey?Söyleyeyim.Hakeme ölüm!Yaa,bağırışıp
durdukları şey
bu
işte.Hakeme ölüm!”
Biramın
kalannın çabucak bitirerek,tabureden inmeye çalıştım.Elini
uzatıp tezgaha vurdu.
“Bir
tane daha iç,Mac”ded.”Benden olsun.”
Başımı
salladım.”Kusura bakma,geceyarısı buradan geçen treni yakalamam
gerek,”dedim
Adama.
Saate
göz attı.”Daha çok var” Karşı çıkmak için ağzımı
açtım,barmen çoktan bir şişe
açmıştı
ve bir duble daha dolduruyordu.Yabancı da,benimle konuşmayı
sürdürüyordu.
“Futbol
daha beter”dedi.”Futbol oynarken,adam sakatlanabilir.Bazıları
çok kötü
sakatlanıyor.O
kalabalığın görmek istediği de,işte bu.Öf be,heriflerin kan
görmek için
haykırmaya
başlamaları,insanın midesini kaldırmaya yetiyor.
“Bilmem
ki”dedim.”Hem sonra,sıkışıp kalmış saldırganlığı dışarı
vurmanın oldukça
zararsız
bir yolu.”
Beni
belki anladı,belki de anlamadı,ama onaylarcasına başını
salladı:
“Bir
şeyleri açığa çıkarıyor,senin dediğin gibi,ama ben zararsız
olduğundan o kadar emin
değilim.Boksu
ve güreşi ele alalım bir de.Bunlara da spor mu diyelim? Yoksa,hobi
mi?
İnsanlar,birinin
perişan edildiğini görmek istiyorlar ama bunu itiraf edemiyorlar.”
Yüzü
şimdi epeyce kırmızıydı.Terlemeye başlamıştı.”Peki,avcılık
ile balıkçılığa ne demeli?
temeline
inersen,aynı şey.Sadece öldürme işini burada bizzat sen
yapıyorsun.Bir silah
alıyorsun
eline ve aptal bir hayvanı vuruyorsun.Ya da canlı bir solucanı
kesip,bir iğnenin
ucuna
takıyorsun;iğne,bir balığın ağzını yarıp içine giriyor ve
sen de bir tür zafer duygusu
tadıyorsun,değil
mi?İğne,ete batıp keserek parçalayınca...”
“Eee,durun
bakalım!” dedim.”Sizi tüm insanların böyle sadist olduğunu
düşündürten nedir?”
Bir
an şaşkınlıkla baktı bana.”Tumturaklı lafları boş ver
şimdi”dedi.”Doğru olduğunu bili-
yorsun.Bu
dürtüyü herkes hisseder,er ya da geç.Top oyunları ve boks gibi
şeyler de bu
dürtüyü
gerçekten tatmin etmez.Bu yüzden, bu kadar sık savaşmamız
gerekiyor.O zaman
geçerli
bir mazeret oluyor gerçekten,öldürmek için.Milyonlarcasını.”
Nietzche
kendisini karamsar bir filozof olarak görürmüş.Bir de duble viski
içenlerle
tanışsaymış.
“Çözümünüz
nedir? Diye sorarken sesime alaycı bir ton karışmasın diye epey
çabalamam
gerekti.”Cinayete karşı olan yasaları yürürlükten
kaldırsınlar,sizce daha mı
iyi
olurdu.?”
“Belki
de.” Kel kafalı adam boş bardağını inceliyordu.”Kimin
öldürüldüğüne bağlı.
Varsayalım
ki,serseriler ile dilencileri geberttin.Ya da bir
fahişeyi,belki.İşte,ailesi
akrabaları,hiç
kimsesi olmayan birinin yani.Özlenmeyecek birini.Bu işten yakanı
daha
kolay
sıyırırsın.”
Gözlerinin
içine bakarak öne doğru eğildim.
“Siz
yapabilir misiniz?”
Bana
bakmadı.Karşılık vermeden önce bir an bowling çantasına göz
attı.
“Beni
yanlış anlama Mac” ded,zoraki gülümseyerek.”Ben katil
değilim.Ama eskiden bu işi
yapan
bir adamı düşünüyordum.Hem de burada,bu şehirde.Belki yirmi yıl
önceydi.”
“Siz
adamı tanıyor muydunuz?”
“Hayır,tabii
ki tanımıyordum.Onu kimse tanımıyordu,zaten bütün mesele de bu.
Bu
yüzden hep paçayı sıyırıyordu, ama herkes ondan
haberdardı.Sadece gazeteleri okumak
yeterliydi.Ona,Cleveland
Kellecisi diyorlardı.Kingsbury Çayı ile Jackass Tepesi civarında,
dört
yılda on üç cinayet işledi.Polisler adamı bulmaya
çalışırlarken,kafayı yediler.Şehre
hafta
sonları geldiği tahmin ediliyordu.Sonra serserinin birini seçip,onu
ayartarak aşağı
bir
kanala ya da demiryolunun oradaki çöplüğe götürüyordu.Bir şişe
içki ya da başka bir
şey
vaat ediyordu herhalde.Aynı şeyi kadınlara da yapıyordu.Sonra da
bıçağını kullanıyordu..
kendini
kandırmaya çalışarak oyun oynamıyordu o.Gerçeğin
peşindeydi;gerçek heyecanların
ve
sonunda gerçek ölüm bulunan bir şeyin.Anlarsın ya,o insanları
kesip biçmekten hoşla-
nıyordu.Kesmekten
hoşlandığı şeylerden biri de...”
“Ayağa
kalkıp, çantama uzandım.Yabancı kahkahayı bastı.
“Korkam
Mac”dedi.”Bu herif,ta 1938’de tüymüş olmalı
şehirlerden.Belki de Avrupa’da
savaş
başlayınca,gidip oraya takılmıştır.Bir komando birliğine
katılıp aynı işi yapmayı
sürdürmüştür;ancak
bu sefer bir katil sayılmak yerine,bir kahraman olmuştur,anlıyor
musun?
İşini dürüstçe yapıyordu;yapıyormuş gibi görünmeye
çalışmıyordu.Şu,tavuğa
benzer
insanlardan değildi.”
“Yavaş
olun bakalım”dedim.”Boşuna heyecanlanmayın.Bu sizin
kuramınız,benim değil.”
sesini
alçalttı.”Kuram mı? Belki de öyledir Mac.Ama bu gece seni
gerçekten sarsacak
bir
şeyle karşılaştım.Tüm bu içkileri neden yuvarlıyorum
sanıyorsun?”
“Bana
kalırsa,tüm bowling oyuncuları çok içer,” dedim adama. “Ama
şöyle bir düşünün
ce,madem
spor etkinlikleri hakkında gerçekten böyle hissediyorsunuz,o zaman
neden
bowlingle
ilgileniyorsunuz.?”
Kel
kafalı adam eğilerek bana yaklaştı”Bowling oyuncusu olduğumu
da kim söyledi”
diye
mırıldandı.
Tam
konuşacağım sırada bir gürültü koptu.Caddeden gelen siren
sesini,ikimiz de
Aynı
anda duymuştuk.
Barmen
başını kaldırıp baktı.”Buraya doğru geliyor sanki.Sizce de
öyle değil mi?”
Ama
kel kafalı adam çoktan ayaklanmış,kapıya doğru gidiyordu.
Peşinden
koşturdum.”Hey,çantanızı unutmayın.”
Bana
bakmadı bile.”Teşekkürler”diye homurdandı.”Teşekkürler
Mac.”
Sonra
da gitti.Caddeden yürümeyip,bitişik iki bina arasındaki dar bir
geçide saptı.
Bir
anda ortadan kaybolmuştu.Sirenlerin sesi caddeyi kaplarken,kapının
ağzında duru-
yordum.Bir
devriye arabası,motorunu çalışır halde bırakıp barın önünde
durdu.Üniformalı
bir
çavuş,kaldırımda koşarak,arabaya eşlik ediyordu.Geldiğinde
nefes nefeseydi.Çarçabuk
bir
kaldırıma,bir bara,bir de bana baktı.
“Bir
bowling çantası taşıyan,iriyarı,kel kafalı birini gördünüz
mü?”dedi nefes nefese.
Ona
gerçeği söylemeliydim.”Şey,evet.Daha bir dakika önce çıktı
buradan.”
“Ne
tarafa?”
Elimle
binaların arasındaki geçidi işaret ettim ve çavuş devriye
arabasındaki adamlara
bir
takım emirler verdi.Araba yola koyuldu,fakat çavuş peşlerinden
gitmedi.
“Bana
ondan bahsedin”dedi,beni bara doğru sürüklerken.
“Tamam
da tüm bunların anlamı nedir?”
“Cinayet.Otelde
tertiplenen bowling müsabakasında.Bir saat kadar önce.Komi,onu
kadının
odasından çıkarken görmüş ve kapkaççı sanmış,çünkü adam
asansör yerine mer-
divenleri
kullanmış.”
“Kapkaççı
mı?”
“Otel
fareleri,kongrelere dadanırlar ve çaktırmadan odalara girip bir
şeyler yürütürler.
her
ne ise,komi adamı görmüş ve otel dedektifine haber vermiş.Otel
dedektifi de,oda
numarasını
kontro etmiş ve gülüp geçmiş.Orada,kongre tayfasına muziplikler
yapan
yaşlı
bir yarasanın bulunduğunu biliyormuş.Bu nedenle,odadan çıkan
adamın,muhtemelen
müşterilerden
biri olduğunu düşünmüş.Kısa bir süre sonra kat
hizmetçilerinden biri,
tesadüfen
kapının aralık olduğunu fark ederek,içeriye göz
atmış.Kadını,tam yatağın
üstünde
bulmuş.Parçalanmış haldeymiş,ama güzelmiş doğrusu.”
Derin
bir nefes alarak,”Demin burada olan adam” dedim”Durmadan
Cleveland’ın
kafa
kol kesen katilinden bahsetti.Sarhoş olduğunu düşünmüştüm,ya
da benimle dalga
geçtiğini.Sizce
o...”
Çavuş
homurdandı.”Şu sizin bowling çantanız mı?”diye sordu,bar
taburesini
işaret
ederek.
Başımı
sallayarak,benim olduğunu belirttim.
“Açın”diye
emretti.
Çantayı
açmam uzun sürmüştü,çünkü ellerim titriyordu.
Bowling
topuna dikkatle bakarak,içini çekti.
“Pekala.Adam
kendininkini aldı,değil mi?
Bir
kere daha başını salladım.
“Bu
durumda adamımız o”dedi çavuş.”Kominin tarifi,caddenin
aşağısındaki gazetecinin
kine
uyuyor.Bu tarafa doğru geldiğini görmüş.”
“Yani,bu
bara kadar izini böyle sürdünüz,öyle mi? Diye sordum.
“Evet.Bu
ve bir şey daha.Bowling çantası.”
“Birisi
görüp de,size tarif etti mi?”
“Hayır,birinin
tarifine gerek yoktu.Bir iz bırakıyordu.Kaldırımdan buraya doğru
nasıl
koştuğuma dikkat ettiniz mi? İzi takip ediyordum.Taburenin
altına,yere bakın hele.”
Baktım.
“Yani,o
çantanın içinde bir bowling topu taşımıyordu.Bowling topları
bir şey sızdırmaz.”
Tabureye
oturdum ve oda dönmeye başladı.
Neden
sonra başımı kaldırdım.Bir polis devriyesi bara girdi.Hırıltıyla
nefes alışına
bakılırsa,koşarak
gelmişti, ama yüzü kırmızı değildi.Yeşilimsi beyaz bir
renkti.
“Yakaladınız
mı?” diye acelele sordu çavuş.
“Adamdan
geriye ne kaldıysa artık.”Devriye başka tarafa baktı.”Bu
blokun arka tarafındaki
tellerin
üstünden atlamış ve demiryoluna doğru koşmuş olmalı.Makas
değiştiren yük
trenini
görememiş,tren arkadan...”
“Ölmüş
mü?”
Devriye
başını salladı.”Teğmen demin aşağıdaydı.Ambulans da. Ama
adamı raylardan
kazımaları
gerekecek.Şu ana kadar kimliğini belirleyecek bir şey
çıkmadı,dahası cesetten
de
bir şey elde edemezler.”
Çavuş
fısıltıyla kükredi.”Bu durumda emin olamayız,” Dedi.”Otel
faresinin tekiydi
Belki
de.”
“Anlamanın
kesin bir yolu var”dedi devriye.”Hanson,adamın çantasıyla
geliyor.Tren
çarptığında
açığa düşmüş.”
Biz
kapıya bakarken,devriye memuru Hanson içeri girdi.Bowling çantasını
taşıyordu.
Çavuş,çantayı
Hanson’ın elinden alıp,bar tezgahının üzerine koydu.
“Adamın
yanındaki çanta bu muydu?” diye sordu bana.
“Evet”
dedim.
Sonra
arkamı döndüm.Çavuşun çantayı açışını seyretmek
istemiyordum.İçine baktık-
larında
yüzlerinde belirecek ifadeyi görmek istemiyordum.Ama tabii ki
seslerini duydum.
Galiba
Hanson’ın midesi bulanmıştı.
Böylece
gene ayağa kalkmaya çalıştım,ama çavuşun başka düşünceleri
vardı.
Resmi
ifademi almadan beni bırakmayacaktı.Bir isim ve adres istedi,aldı
da.Hanson her
şeyi
yazıya döktü ve bana imzalattı.
Yabancıyla
yaptığım konuşmayı,hobi olarak cinayet kuramını,aranma
olasılıkları
bulunmadığından
serseriler ile dilencileri seçme fikrini tümüyle anlattım.
“Bunları
anlatmal kulağa garip geliyor,değil mi?”diye bitirdim.”Tüm bu
süre boyunca,
bunun
gülünç bir öykü olduğunu düşünmüştüm.”
Çavuş,bowling
çantasına şöyle bir göz attı,sonra da bana baktı.
“Gülünç
bir öykü falan değil”dedi.”Büyük ihtimalle katilin kafası
da böyle çalışıyordu.
onun
hakkındaki her şeyi biliyorum.Teşkilattaki herkes,kafa kol kesma
vakalarını en ince
detayına
kadar çalışmıştır.Hikaye mantıklı.Ortalık
kızıştığında,katil,yirmi yıl önce şehri
terk
etmişti.Belki Avrupa’daki savaşa gerçekten katılmıştır;belki
de savaş bittikten
sonra
işgal kuvvetleriyle orada kalmıştır.Sonra da memleketine
dönüp,her şeye yeniden
başlamak
zorunda kalmıştır.
“Neden
acaba?”diye sordum.
“Kim
bilir neden?Belki de adamın
hobisiydi bu.
Oynadığı bir tür oyun.Ödül kazanmayı
da
seviyordu.Bir bowling müsabakasına dalıp böylesine tehlikeli bir
numarayı başarıyla
gerçekleştirdiğine
göre,sinirlerinin ne kadar sağlam olduğunu düşünebiliyor
musunuz?
Başı,
bir hatıra olarak yanında götürebilmek için bir bowling çantası
taşıyor.”
Sanırım
yüzümdeki ifadeyi gördü,çünkü elini omzuma koydu.
“Affedersiniz”
dedi.”Kendinizi nasıl hissettiğinizi çok iyi anlıyorum.Kıl
payı kurtuldunuz,
sadece
konuştunuz onunla.Muhtemelen gelmiş geçmiş psikopat katillerin en
zekisiydi.
kendinizi
şanslı sayın.”
Başımı
salladım ve kapıya yöneldim.Hala şu geceyarısı trenini
yakalayabilirdim.
Çavuşun,kıl
payı kurtulmak ve dünyadaki psikopat katillerin en zekisi
belirlemelerine
katılıyordum.Şanslı
olduğum görüşüne de katılıyordum
Demek
istediğim, şu salak otel faresi bardan kaçarken,kan sızdıran
bowling çantasını
onun
eline son anda tutuşturmuştum.
Onunla
çantaları değiştirdiğimin farkına varmamış olması,benim için
büyük bir şanstı.
Hobisi
Olan Adam
Robert
Bloch
Klasik
Cinayet Hikayeleri isimli kitaptan
Doğan
Kitap Yayınları