AHMET HAMDİ TANPINAR BİYOGRAFİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AHMET HAMDİ TANPINAR BİYOGRAFİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2011 Cumartesi

NAZIM HİKMET



Nazım Hikmet Ran ( 1902)- (03.06.1963)

şair, yazar



1902 yılında Selanik'te doğdu. İlköğrenimini İstanbul'da Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914) ve Nişantaşı Numune Mektebi'nde tamamladı. Orta öğrenimi Heybeliada Bahriye Mektebi'nda yaptı (1918). Bahriye'yi bitirdikten sonra, Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak verildi. Bir gece nöbetinde üşütüp zatülcem oldu (1919). Sağlığını kazanamayınca, askerlikten çürüğe çıkarıldı (1920).

Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçti. Bolu Lisesi'nde kısa bir süre öğretmenlik yaptı (1921). Rus devrimiyle ilgilendi. Bir süre sonra Batum'dan Moskova'ya gitti. Doğu Üniversitesi'nde ekonomi ve toplumbilim okudu (1922-1924). Yurda dönüşünden sonra Aydınlık dergisine katıldı. Burada çıkan şiirlerinden ötürü, hakkında mahkumiyet kararı verildiğini öğrenince, yeniden Rusya'ya kaçtı. Af çıkması üzerine Türkiye'ye döndü ve bir süre Hopa Cezaevinde tutuklu kaldı (1928).

Daha sonra İstanbul'a yerleşti. Çeşitli gazetelerde ve film stüdyolarında çalıştı. İlk şiir kitaplarını çıkardı ve oyunlarını yazdı (1928-1932). Bir ara yine tutuklandı. Cumhuriyet'in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile serbest bırakıldı. Akşam, Son Posta ve Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yaptı (1933).

Kara Harp Okulu öğrencileri arasında propaganda yaptığı iddiasıyla yargılandı. Harp Okulu, Askeri Mahkemesi'nce 15 yıl, ardından Donanma içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce 20 yıl olmak üzere toplam 35 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezası Türk Ceza Kanunu'nun 68 ve 77 maddeleri uyarınca, 28 yıl dört aya indirildi (1938).

Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kapsamına alınması için açılan büyük bir kampanya başlatıldı. Bu arada hapishanede açlık grevine başladı. Sonunda geri kalan cezası affedildi.

Serbest bırakıldıktan sonra hakkında askerlik kararı alındı. 50 yaşında, çok zor durumda kaldı. Kız kardeşinin kocası Refik Erduran'ın yardımıyla bir motorla Karadeniz'de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek, Türkiye'den kaçtı. Bundan sonraki hayatı, baskı altında ve zorunlu sovyet propogandası yapmakla geçmiştir. 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova'da öldü.

YAZI HAYATI
Nâzım Hikmet, hece vezniyle yazdığı ilk şiirlerini Yeni Mecmua, İnci, Ümit ve Celal Sahir (Erozan)'ın çıkardığı Birinci Kitap, İkinci Kitap vb. dergilerinde yayımladı. "Bir Dakika" adlı şiiriyle, Alemdar gazetesinin açtığı yarışmada, birincilik kazandı (1920). Daha sonra Aydınlık, Resimli Ay, Hareket, Resimli Herşey, Her Ay gibi dergilerde yazdı. Cezaevine girdikten sonra, yıllarca yayın yapamadı. Ancak, 1940'lı yıllarda, Yeni Edebiyat, Ses, Gün, Yürüyüş, Yığın, Baştan, Barış gibi dergilerde İbrahim Sabri, Mazhar Lütfi takma adlarıyla ya da imzasız olarak bazı şiirleri çıktı. Kuvâyı Milliye Destanı İzmir'de Havadis gazetesinde tefrika edildi (1949). Destanı, Yön dergisi yayınlayarak (1965) Nâzım Hikmet'i yeniden okurlara ulaştırdı.

ESERLERİ:

ŞİİR:
835 Satır, Jokond ile Si-Ya-U, Varan 3, 1+1=1 (Nail V. ile), Sesini Kaybeden Şehir, Benerci Kendini Niçin Öldürdü , Gece Gelen Telgraf, Taranta Babu'ya Mektuplar, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı, Kurtuluş Savaşı Destanı, Saat 21-22 Şiirleri, Memleketimden İnsan Manzaraları, Rubailer, Dört Hapishaneden, Yeni Şiirler, Son Şiirleri. OYUN: Kafatası, Bir Ölü Evi Yahut Merhumun Hanesi, Unutulan Adam, İnek , Ferhat ile Şirin, Enayi, Sabahat, Yusuf ile Menofis, İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu ? ROMAN: Kan Konuşmaz, Yeşil Elmalar, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim.

YAZILAR:
İt Ürür Kervan Yürür (Orhan Selim takma adıyla), Alman Faşizmi ve Irkçılığı, Milli Gurur, Sovyet Demokrasisi.

MEKTUPLAR:
Kemal Tahir'e Hapishaneden Mektuplar, Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar, Bursa Cezaevinden Vâ-Nû'lara Mektuplar, Nâzım'ın Bilinmeyen Mektupları (Adalet Cimcoz'la Mektuplar, Haz. Ş. Kurdakul), Piraye'ye Mektuplar.

MASAL:
La Fontaine'den Masallar (Ahmet Oğuz Saruhan adıyla), Sevdalı Bulut.

HAKKINDA YAZILANLAR

Nazım Hikmet'in Aşkları
Sevdayım Tepeden Tırnağa
A.Emin Karaca
Gendaş Kültür / Araştırma-İnceleme Dizisi

Nazım Hikmet'in yaşamında kadınların büyük ve önemli yerinin tanığı çocukluk ve gençlik arkadaşı Vala Nurettin, şu saptamayı yapıyor: "Aslında, Nazım monogamdı. Birini severse -iyice severse- ona sadık kalmak isterdi. Sevemediği sıralarda da, sevilecek birini daldan dala arardı. Bunu bilinçle mi, içgüdüsüyle mi, can sıkıntısıyla mı yapardı? Daha ziyade kadınların ayartma çabasına kurban gittiğini, tanıdığım kadınların sözlü ve yazılı itiraflarından öğrenmiş bulunuyorum." "Nazım Hikmet'in Aşkları" ünlü şairin Nüzhet, Piraye, Münevver, Vera ile evliliklerini, Dr. Lena, Semiha Berksoy, Doktor Galina ve diğer kadınlarla birlikteliklerini; öncesi, sonrası ve yaşanmışlıklarıyla, sevda yüklü dizelerle sarmalanmış olarak bir araya getiriyor. Ayrıca, Nazım Hikmet'in "dayı kızı" Münevver Hanım'la yaşadığı aşk yüzünden çıkan, Adnan Cemgil'in ve Yalçın Küçük'ün Emin Karaca ile polemikleri de kitapta yer alıyor.
xxx

Boğaz'daki Aşiret
Mahmut Çetin
Biyografi Net Yayınları

"Boğaz'daki Aşiret" başlığı ister istemez "Boğaz Neresi" ve "Aşiret Kim" sorularını akla getiriyor. Evet Boğaz, bildiğimiz Boğaziçi. Genelde kırsal kesimle alakalı bir kavram olan aşiret kelimesi ise Boğaziçi"nde bir kast oluşturan büyükçe bir ailenin tarihini anlatırken hassaten seçildi. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret yer yer Türk Solu tarihi, yer yer de
Batılılaşma Tarihi'nin belirli dönemlerini resmediyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığı eserdeki ipuçları yardımıyla daha iyi görülecektir zannediyoruz.

Boğaz'daki Aşiret, dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatından oluşur. Eser bu sebeple dört bölüm olmuştur. Aile büyüklerinin asıl isimleri seçilerek de Konstantin'in Çocukarı, Detrois'in Çocukları, Sotori'nin Çocukları, Topal Osman Paşa - Namık Kemal kanadı bölümleri ortaya çıktı.

Boğaz'daki Aşiret! şenlikli bir kitap. Ali Fuat Cebesoy'dan Nazım Hikmet'e, Oktay Rifat'tan Refik Erduran'a, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık zinciri. Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan "Boğaz'daki Aşiret"in, batılılaşma tarihinde oynadığı roller...

Kimlerin kimlikleri, Çıldırtan çizelgelerle soyağaçları. Ve dipnotlar! Onlar hiç bu kadar sevimli olmamışlardır.
xxx

Nazım Hikmet'in Gerçek Yaşamı
1902-1928
Cilt: 1
Kemal Sülker
Yalçın Yayınları / Bilim Belge İnceleme Dizisi

... Pek çok belgeye sahip bir yazar olarak bu yapıtımızda daha önce hiç bir kitapta yer almayan, bilinmeyen, ya da bilindiği halde belgesi edinilemeyen olayları günlerini, hatta saatlerini ve belgelerini vererek bir araya getirmeye çalıştık. Böylece Nazım Hikmet hakkında sanırız en derli toplu çalışmayı okurlara sunmayı başarabildik. Şair ve piyes yazarı, romancı, fıkracı Nazım Hikmet hakkında bu ciltler, okurları geniş ölçüde tatmin edecek niteliktedir inancındayız. Nazım Hikmet, çok daha derli toplu, çok daha sağlam incelemelerle yaşayacak, dünyamızın önde gelen onurlu şairlerinin ilk sırasındadır...


Nazım Hikmet'in Gerçek Yaşamı
1929-1933
Cilt: 2
Kemal Sülker
Yalçın Yayınları / Bilim-Belge-İnceleme Dizisi

Nazım Hikmet'in Gerçek Yaşamı
1934-1935
Cilt: 3
Kemal Sülker
Yalçın Yayınları / Bilim Belge İnceleme Dizisi


Demokrasiden yana olanlarla, faşizme kayanların kesin çizgilerle ayrılmaya başladığı 1934-1935 yıllarında Nazım Hikmet; başarılı, güçlü bir yazarlık sınavı verdi. Mussolini Habeşistan'a saldırmış, faşizmin beşinci kolu General Franko İspanya Cumhuriyeti'ne başkaldırmıştı. Nazım, Habeş halkını, İspanyol Cumhuriyeti için direnenleri savunuyor, bazı kalemler aksi yönde ahkam
kesiyordu. O günleri İstanbul'da yaşayan Kemal Sülker Babıali'deydi. Olup bitenleri öğreniyordu.
... Bu üçüncü ciltte bütün gelişmeler yaşanırken, Nazım, Piraye Altunoğlu ile evlendi. Bu ve benzeri olay ve gelişmeler bu ciltte belgeleri ile verildi. Bazılarının başlıkları şöyle: Nazım'ı karşı saflara davet girişimi, Tahliye sonrası düşünceler, Gericiler Orhan Selim'e saldırıyor, Faşizm Habeşler'e saldırınca, Hitlersever'ler Babıali'de, Sükun yok hareket var, Sağ kanadın
uçuştuğu yıllar, Babıali'nin kan kusanlarından biri daha.

Nazım Hikmet'in Gerçek Yaşamı
1936-1937
Cilt: 4
Kemal Sülker
Yalçın Yayınları / Bilim Belge İnceleme Dizisi

Temmuz 1987'de yayımına başladığımız "Nazım Hikmet'in Gerçek Yaşamı" inceleme dizisi altı ciltte noktalanacak. İlk üç cildi, ikinci basım beğenisine de kavuşan dizinin bu 4. cildi, Nazım Hikmet'in 1936-1937 yıllarındaki yaşamını kapsıyor. 1938'de iki askeri mahkemede ağır cezaya çarptırılmasına yol açacak ziyaretlerin, arkadaşlığın; bu dönemdeki oluşumu okurlarn elbette dikkatlerini çekecektir.

İşi yüzünden oturdukları konaktan ayrılmak gereğini duyan Nazım'ın; çevresi, anıları, İstanbul'un güzelliğinin Nazım'daki etkileri, Şehir Tiyatrosu Sanatçıları hakkındaki söyleşileri, İzmirli bir okurun Peyami Safa'nın bir eserinin şair Necip Fazıl'dan esinlenerek yazıldığı yorumu hakkındaki mektubunu saklamış bulunması Nazım'ın okurlarına verdiği önemi kanıtlıyordu...

Nazım Hikmet'in Gerçek Yaşamı
1938
Cilt: 5
Kemal Sülker
Yalçın Yayınları / Bilim-Belge- İnceleme Dizisi

Bu 5. ciltte, Kara Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi ile Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde 1938 yılında sivil ve asker kişiler arasında Nazım Hikmet'in de yargılandığı olaylarla ilgili yayınlanmamış belgeler bulunmaktadır. Türk siyasi tarihinde çok önemli bir yeri olan ve Nazım Hikmet'in 28 yıl 4 ay ceza aldığı bu iki dava en ufak ayrıntısına kadar verilmiştir. Bu ciltte ayrıca, Nazım'ın savunması, yargıtaya başvurması, B.M.M.'sine verdiği af dilekçesi ve avukatların yargılamada okudukları savunmalar ilk kez okurlara sunulmaktadır.


Nazım Hikmet Sözleri, Nazım Hikmet Ran Özlü Sözleri, Nazım Hikmet'in Güzel Sözleri

Nazım Hikmet Ran'ın söylemiş olduğu bazı sözler

- Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da,hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

- Memleketim:Bedreddin,Sinan,Yunus Emre ve Sakarya,kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

- Memleketimi seviyorum:Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

- Bu göl İznik gölüdür.Durgundur.Karanlıktır.Derindir.Bir kuyu suyu gibi içindedir dağların.

- Yağmur yağıyordu boyuna.Sözü onlar alıp dediler ona :"Daha pazar kurulmadı kurulacak.Esen rüzgâr durulmadı durulacak.Boynu daha vurulmadı vurulacak."(Şeyh Bedrettin Destanı'ndan)

- Topraktan öğrenip kitapsız bilendir.Hoca Nasreddin gibi ağlayan,Bayburtlu Zihni gibi gülendir.Ferhad'dır.Kerem'dir.Ve Keloğlan'dır.(Türk Köylüsü şiirinden)

- Benim idealimdeki rejim olsa, ben de seni astırırdım. Sonra da darağacının altına oturup hüngür hüngür ağlardım!

- 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali.Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira."Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz,dedi Hikmet.(Vatan Haini Şiiri)

- Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.

- Ve gayrisi mesela benim on sene yatmam Laf-ı güzaftır.

- Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek.

- Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde.

- Şimdi on yaşına bastı.Ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.

- Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü Dünya.

- Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.Sonra resmen kapandı O fasıl,Şimdi üçüncüden bahsediyor,Amerikan doları fakat gün ışıdı herşeye rağmen.

- Kararmasın yeter ki;Sol memenin altındaki cevahir!

- Giderayak işlerim var bitirilecek,giderayak.

- Serçe gibisin kardeşim.

- Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,bitti artık hepsi...

- Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine.Onlar ki; toprakta karınca,su da balık, havada kuş kadar çokturlar.Korkak,cesur,cahil ve çocukturlar.

- Şair başarılı olmak için,yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.

- Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse,saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.

- İki şey var ancak ölümle unutulur,anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü. (Saman Sarısı şiiri)

- Nabzını boşlukta sayan bir gece...(Kaçırılan Kız Kardeşler şiiri)

- Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı,ya da ölüm inecek yeryüzüne.

- Düşmana inat birgün daha fazla yaşayacaksın.

- Arkadaşlık ağaca benzer,kurudu mu bir daha yeşermez.3 Haziran 2007

- Sen yanmasan,ben yanmasam,biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?(Hava Kurşun Gibi Ağır şiirinden)

- Mesele esir düşmekte değil,teslim olmamakta bütün mesele...

- İnsanların kanatları yok,insanların kanatları yüreklerinde. (Dört Güvercin şiiri)

- En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.(Karıma Mektup şiiri)

- Ben Türk dillinin Şairiyim. Hayatımı buna adadım.

- Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine. (Davet Şiiri)

- Gerçek şair kendi aşkı,kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz.Şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır.

- Gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak.(Bir Cezaevinde Tecritteki Adamın Mektupları şiiri)

- İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.(Vera'ya şiiri)

Büyük İnsanlık
Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
tirende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık.

Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık.

Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter.

Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.

Taşkent - 07.10.1958


AHMET HAMDİ TANPINAR


Ahmet Hamdi Tanpınar ( 23.06.1901)- (24.01.1962)

şair, yazar, akademisyen



23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğdu. İstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt rüşdiyelerinde, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde öğrenim gördü. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü.

ESERLERİ
Şiir:
Şiirler (1961 - Bütün Şiirler)

Hikaye:
Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955).

Roman:
Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (1975), Aydaki Kadın (1987).

Deneme:
Beş Şehir (1946), Yahya Kemal (1967), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), Yaşadığım Gibi (1970).

Tarih:
XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1949), Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları (1974 - Der. Z. Kerman).



HAKKINDA YAZILANLAR

Hazır Reçete Yok !
Her şey bizden bir yeni terkip bekliyor
Mahmut Çetin

Türk aydını, Osmanlı devletinin Batı karşısında çözülmesiyle yeni bir kültür dünyasına açılır.Bu çaba Osmanlı devletinin yıkılması ve onun değer yargılarının tasfiyesiyle hızlanır.Aydınlarımız bu maksatla önce yerli olanla islami olanı ayırıp, yerli olana bağlanmayı dener.Ardından yerli olan kültür kaynağını iyice daraltıp folklordan hareketle teorik bütüne ulaşmayı düşünürler.Folklordan hareketle bir çok fikri üretim yapılmasına rağmen, bu arayış asıl amaç olan ‘yeni bir teorik zemin’i oluşturamaz.I.Tarih Kongresiyle ortaya yeni bir tez atılır.Tez şudur: “Bütün dünyaya şamil medeniyetin mebde ve menşei Orta Asya’dır.”(1)

Erol Güngör esaslı bir eleştiriye tabi tuttuğu bu tezi şöyle özetler.Yeni teze göre Orta Asya medeniyetin beşiğidir.Türkler Orta Asya’da yaşarken bir kuraklıkla yurtlarından ayrılmışlar, dünyanın değişik yerlerine göç etmişler ve medeniyeti dünyaya yaymışlardır.Bu arada Anadolu, Mısır ve Mezopotamya’da yeni yeni medeniyetler kurmuşlardır.Etiler, Hititler ve Sümerler gibi.Türkler müslüman olunca yeni bir göç dalgasıyla yeniden Anadolu’ya ulaşmışlar, buradaki Eti , Hitit kültürleriyle yeniden kaynaşmışlardır.Anadolu 4 bin yıllık Türk yurdudur.Cumhuriyetle bu en eski Türk kültürlerine sahip çıkılmıştır.(2)

Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı zinciri Türk tarihinden bir sapma mı ?

Teorinin buraya kadar olan kısmı, Anadolu üzerinde gözü olan Batı ülkelerine karşı sevimli bir çıkış olarak görülebilir.Ancak teoriyi üretenler hızını alamayıp asıl Türk tarihinin kaynağını Anadolu Medeniyetleri adı altında Eti-Hitit-Sümer zincirine bağlar ve Türk tarihinin Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı zincirini asıl özden bir sapma olarak niteler.Bu nedenle Türklerin müslümanlaşmasından sonraki dönemler, gözden geçirilmesi gereken dönemlerdir.Aydınlar başlangıçta -genellikle- kabul etmekle birlikte zaman bu tezi geçersiz kılar.

İki ara bir dere: Batı

Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı dönemini es geçerek oluşturulmak istenen tarih anlayışlarının geçersizliği, arayış içindeki odakları, Batı medeniyetini evrensel tek bir medeniyet olarak görmeye ve ona entegre olmaya itmiştir.

Batı medeniyetine entegre olma düşüncesi Nurullah Ataç tarafından teorik birliğe ulaştırılmaya çalışılır.Belki de yabancılaşma dönemi boyunca sınırlı da olsa başarıya ulaşmış tek düşünce budur.1938 yılından sonra fikir hayatımıza bu düşünce hakim olmuştur.Bu görüşe göre Batı medeniyetinin gelişme çizgisi, bütün insanlık için ortaktır.Batı medeniyeti dışında ortaya çıkan medeniyetler ayrıktır ve onların ancak folklorik bir değeri vardır.Yerli medeniyetlerin tasfiye edilip, Batı medeniyetine adapte olmaları tarihi bir zarurettir.Bundan dolayı Yunan, Latin ve Fransız kaynaklarından Batı kültürü aktarılarak, pozitivizmde karar kılınmıştır.Resmi görüşe paralel olarak, Batı’dan aktarılan yeni fikir akımları sınıf ya da üretim temelinden yoksun olmasına rağmen siyasi yönelişlerde ve kadrolaşmada kaynak olmuştur. Batı alıntılarıyla, aktarmacılığıyla devlete ‘kapılanma’ mümkün olduğundan resmi siyaset ve kültürü kendilerine göre yorumlayan siyasi gruplar, üretimden kaynaklanmayan gelirlerle ‘sübvanse’ edilerek ithal bir kültür ortaya konmuştur.(3)Bu aktarma kültürün etkisi günümüzde azalarak sürmektedir.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ileri sürülen tarih görüşleri 1950 sonrası serbestlik ortamıyla, devlet görüşü olmaktan çıkmıştır.Bu görüşlerin ileri sürüldüğü dönemlerde ise daima karşı tezler var olmuştur.

Kültüre dayalı çözüm: ‘değişerek devam etmek’

Bu karşı tezlerden biri de Anadoluculuktur.Özellikle Yahya Kemal’in tarih görüşü bu isimle ifade edilmiştir.Bu görüşe göre Türk Tarihi, Malazgirt Zaferiyle başlar.Dilin ve milletin önceki macerası, bu tarihin bir çeşit mukaddimesinden ibarettir.Malazgirt Zaferi, İstanbul’un Fethi ve Milli Mücadele, Fransız İnkılabı çapında ‘doğu rönesansı’na kaynaklık etmişlerdir.

Yahya Kemal’in fikri halefi durumundaki büyük yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur adlı şaheserinde roman örgüsü içinde üç önemli tezi de yoğurmaktadır.Tarihinin sürekliliği, kültür devrimlerinin başarısızlığı ve milli çözüm: halkın gücü.

Bizim üç ana başlıkta topladığımız Huzur tezleri, bütüncül bir tarih tezi ortaya koymuştur.“Yalnız bir şeyi biliyoruz.O da bir takım köklere dayanmak zarureti, tarihimize bütünlüğünü iade etmek zarureti.bunu yapmazsak ikiliğin önüne geçemeyiz.Muvazalar daima tehlikelidir.”(4)

Tarihi bütünlüğün sağlanması, yani tarihin bir takım zoraki tezlerle değil, sadece vakıa-olgu olarak değerlendirilmesini gerektirir.Tarihin belirli devirlerini tasviye edip yerine mantıki tezler teklif edememe durumu, toplumda mutlak bir yabancılaşmayı başaramasa da değer yargılarını yozlaştırmaktadır.
Bu tahribat nedeniyle fertler, toplumlarına has hüviyetlerini temsil edemez hale gelmektedir.Hüviyetini bulamayan fertlerin oluşturduğu toplum bunalımlara gebe bir toplumdur. “Evvela insanı birleştirmek.Varsın aralarında hayat standardı yine ayrı olsun; fakat aynı hayatın ihtiyaçlarını duysunlar.”(5)Köklerine bağlı fertler, farklı içtimai sınıflara mensup olsalar bile ‘biz şuuru’nu muhafaza edeceklerdir. “Maziyi ihmal edersek hayatımızda ecnebi bir cisim gibi bizi rahatsız eder.”(6) Tarihi birikimden kaçmak boşuna bir çabadır.İnsan için hafıza neyse, millet için de tarih odur.Nasıl insan fikir değiştirebildiği halde hafızasını silip atamamaktaysa, milletler de günlük zaruretler nedeniyle tarihi birikimlerini silip atamazlar.Silip atmaya kalktıkları durumda bile hayatın tabii akışı ‘günlük dayatma’ları geçersiz kılacaktır.Yabancılaştırmanın başarıldığı iddia edilen sömürge topraklarda bile toplumsal doku hepten silinememekte ve tarihi birikim ‘ecnebi bir cisim gibi’ insanları rahatsız etmektedir.

Halkın içinde ve önünde aydın

Toplum için değişik bakış açılarıyla değişik tasnifler yapılabilir.Bunlardan biri de halk ve aydın ayırımıdır.Halk ve aydın ikiliği yabancılaşma döneminin başından itibaren cemiyetimizde etkisini gösterir.Türk toplumu için bu iki kesim de yeni dönemin rengini vermeğe tek başına yeterli değildir.Huzur romanındaki karakterlerden Mümtaz, Türkiye’nin kültür birliği sağlanamadığından gelecekten ümitsizdir.Ancak romanın diğer kahramanı İhsan yani romandaki Yahya Kemal, “Güçlük var.Fakat imkansız değil.Biz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruz.Kendimizi sevmiyoruz.Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede’yi Wagner olmadığı için, Yunus’u Varlaine, Baki’yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz...Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz.Başka milletlerin tecrübesini yaşamaya çalışıyoruz”(7) der.

Başkasının hayatını yaşayamazsınız

Medeniyetlerin farklı gelişme çizgileri vardır.Ancak batıcı ortodoks görüşe göre Batı medeniyeti evrensel ideal gelişim sürecinden geçmiştir.Bu medeniyetin dışındaki medeniyetlerin yaşaması, Batı medeniyetine adapte olmasına bağlıdır.Bu görüş kültür hayatımıza hakim olmuş ve aydınımızı kültür ikiliğine yani kimlik bunalımına düşürmüştür.Bu hususta Tanpınar’ın işareti şudur: ‘başka milletlerin tecrübesi’nden faydalanılabilir, ama onun tecrübesini yaşamak mümkün değildir.

Kaynaklar
1.İnanç ve Kültür Sadettin Elibol s.133
2.Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik Erol Güngör s.66
3.Niçin Arabesk Değil Sibel Özbudun s.40
4-7.Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar s.302-304



HABER



'Geç keşfettik özür dileriz' festivali



İstanbul'un diliyle konuşan yazara dört dörtlük İstanbul festivali... Ahmet Hamdi Tanpınar'ı geç keşfeden Türkiye, ustayı paneller, söyleşiler, imza günleriyle anacak. 4 günlük festivalin sonunda yazarlar Ghetto'daki partide turntable başına geçecek. DJ'lik yapacak.

Huzur', 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' gibi başyapıtlarıyla Türk romancılığına yön veren Ahmet Hamdi Tanpınar anısına düzenlenen festival için geri sayım başladı. 52'si yabancı toplam 90 yazarın katılacağı festival 31 Ekim'de başlayacak. İşte, kısır ebebiyat ikliminde 'sürpriz' sayılabilecek fikirlerle zenginleşen etkinlikten notlar:

TAM adı; İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali.
BU yıl 'şehir ve zaman' temasıyla ilki düzenleniyor. Gelenekselleşmesi hedefleniyor.
AÇILIŞ partisi 31 Ekim'de Çırağan Palace Kempinski'de.

32 ülkeden 52 yazar geliyor. Bunlar arasında Adam Fawer, Nawal El Saadawi, 'Agata ile İstanbul'da' romanıyla ünlenen Cristina F. Cubas, 'Avrupa'da' adlı kitabıyla Avrupa tarihini dünyaya okutan Hollandalı yazar Geert Mak da var.

YABANCI yazarlarla Türk meslektaşları tanışma-tartışma toplantılarında buluşacak. Okumalar, paneller, söyleşiler, imza günleri düzenlenecek.

OKURLAR, edebiyat kahvelerinde yazarlarla bir araya gelerek edebiyat
sohbetleri yapacak.

'TANPINAR Sempozyumu' düzenlenecek. Sempozyum için Tanpınar'ın dünyadaki çevirmenleri ve editörleri İstanbul'a davet edilecek.

WORD Express projesi kapsamında 12 farklı ülkeden 23 genç yazar Avrupa'da trenle değişik şehirleri ziyaret edip, edebiyat okumalarına katılacak. Son durakları İstanbul olacak Word Express yazarları, festival kapsamında bir okuma gerçekleştirecek.
l 3 Kasım Salı akşamı Ghetto'da yapılacak kapanış partisinde yazarlar DJ'lik yapacak.



HABER

'Tanpınar, kutlanmamış bir kahraman'




'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün İngilizce çevirisi üzerinde çalışan Alexander Dawe, Tanpınar'ın romanda kurguladığı enstitünün, dünyayı yöneten dev bankaları ve danışmanlık-pazarlama şirketleriyle şu an içinde yaşadığımız 'geç kapitalizm' sisteminden pek farklı olmadığını söylüyor. Kitap, İngiltere'nin en köklü yayınevi Penguin'in 'Klasikler' dizisinden çıkacak.İngiliz yayıncılar, bir süredir Türk yazarların peşinde. Türk edebiyatına olan ilginin hâlesi genişliyor. Şu an resmi bir açıklama yapılmış olmasa da Türkiye, 2013 Londra Kitap Fuarı'nda 'odak ülke' olacak. İngiltere'nin en köklü yayınevi Penguin, meşhur 'Klasikler' dizisinden, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nü yayımlayacak. Tanpınar'ın gelecek yıl 50. ölüm yıldönümünde basılacak kitabın çevirmenlerinden Alexander Dawe ile konuştuk.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü Penguin için çevirme süreci nasıl gelişti, biraz bahseder misiniz?

İki yıl önce, İstanbul'da bir kokteylde Maureen Freely ile sohbet ediyordum, birdenbire bana "Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü beraber çevirmeye ne dersin?" diye sordu. Yakından tanıdığım kardeşinden, benim Tanpınar'ı okuduğumu, çevirdiğimi duymuştu. Penguin, Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün çevirisiyle ilgili Maureen'e başvurmuş. Ancak o dönem kendisi çok yoğun olduğu için romanı benimle beraber çevirmenin iyi bir fikir olabileceğini düşünmüş. Teklifi hemen kabul ettim. Bu, benim açımdan güzel bir tesadüf oldu, çünkü o sıralarda ben Tanpınar'ın şiirlerini, öykülerini sadece sevdiğim için çeviriyordum.

Kitabı Türkiye'de daha çok Orhan Pamuk'un çevirmeni olarak bilinen Maureen Freely ile çeviriyorsunuz. Tomris Uyar'ın deyişiyle ikili çeviriler 'duygudaşlık' gerektiriyor. Freely ile nasıl bir zeminde buluşuyorsunuz?

'Duygudaşlık.' Güzel bir kelime. Benim ailem gibi Freely'nin ailesi de uzun zaman Türkiye'de kaldı, Maureen'in babası, annesi ve iki kardeşi hâlâ burada yaşıyor. Onları yakından tanıdığım halde Maureen'i çok iyi tanımıyordum açıkçası. Kendisi İngiltere'de yaşıyor. Sık sık yazışıyoruz ve kitap vesilesiyle birbirimizi tanımaya başladık. Birbirimizin çevirdiği ham metinleri gözden geçiriyor, birbirimizin seçtiği kelimeler, tonlar, imgeler üzerinde durarak farklı sahneleri nasıl yorumladığımızı görüyor ve ona göre hareket ediyoruz. Tabii ki usta-çırak ilişkisi var bence; ama Maureen çok sabırlı, açık fikirli ve yetenekli bir yazar-çevirmen. Bu roman derin konuları işliyor; öte yandan romanda çok eğlenceli, çok renkli karakterler var, Dr. Ramiz, Seyit Lütfullah, Abdüsselam Bey ve tabii ki anlatıcı Hayri İrdal. Romanın bazı unutulmaz trajikomik sahnelerinde Dostoyevski ve Huxley gibi büyük mizahçıların izlerini görmek mümkün. Biz çevirmenleri en mutlu eden şey böyle sahnelerin hedef dildeki en doğru ifadesini bulabilmektir.

'Yaz Yağmuru' adlı öyküsünü de PEN için çevirdiniz. Tanpınar'la yolunuz nasıl kesişti?

2002'de Tanpınar'ı okumaya başladım. 'Yaz Yağmuru' öyküsünü ilk okuduğum zaman çok etkilendim. Tabii ki dilini zor buldum ve daha iyi anlayabilmek için çevirmeye başladım. Tanpınar'ın lirik üslubu İngilizcede ne gibi bir etki yaratır diye merak ettim. Yıllar sonra bir arkadaş bitiremediğim çevirilerimle PEN çeviri bursuna başvurmam için beni teşvik etti. Ben de 'Yaz Yağmuru' üzerinde yeniden çalıştım. Kazandığımda çok şaşırdım. Öykünün İngilizce çevirisinin ilk bölümünü PEN'in web sitesinde okuyabilirsiniz.

Tanpınar'ın dilinin zorluğu sizi korkutmadı mı; bunu nasıl aşıyorsunuz?

Çoğu modern yazar gibi Tanpınar'ı okumak da kolay değil. Joyce, Proust, Oğuz Atay gibi modernist yazarlar kendini ilk okuyuşta kolayca ele vermeyen lirik metinler yazmışlardır. Zor olan, bu tarz bir metnin estetiğini yakalamak, başka bir dilde canlandırmaktır. Amacımız bu romanın 'ses'ine, yani onun estetiğine sadık kalmak. Zorlandığımız zamanlar oluyor elbette, ama sabırlı bir çalışmayla bu tıkanmaları aşıyoruz.

2001'de, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü Ender Gürol, 'Time Regulation Institute' adıyla çevirmişti. Yeni bir çeviriye ihtiyaç var mıydı?

Kitabı ilk çıktığı zaman okudum. Bence çeviri orijinal romana sadık ama demin bahsettiğim 'ses'ini tam yakalayamamış. Biz romanın özgün atmosferini, karakterlerin kişiliklerini ve konuşmalarını sürükleyici bir İngilizce ile aktarmaya çalışıyoruz.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Doğu-Batı sorunsalı ve Türk modernleşmesi üzerine baştan ayağa ironik ve tereddütlerle dolu bir eser. Böyle bir kitapta Batılı okurlar kendilerine yakın ne bulacak?

Kitapta bir Türk yazarı, bu ülkede Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulamaya konan Batılılaşma programlarını ve bunun beraberinde getirdiği bürokratikleşmenin sorunlarını parodi tekniklerini kullanarak eleştiriyor. Bu yaklaşım Batılı bir okur için ilginç olabilir. Roman, hem Türkiye'nin o dönemdeki durumunu, hem de Batı'da hâkim olan sistemleri, ideolojileri ve kurumları irdeliyor. Üstelik daha evrensel sorunlara da değiniyor: Bireyin toplumla uzlaşma çabası ve görev duygusu ile bireysel istekler arasında kurmaya çalıştığı denge; gerçeklik ve kurgu ilişkisi, hakikat kavramının göreceliliği. Şu an içinde yaşadığımız 'geç kapitalizm' sistemi, dünyayı yöneten dev bankaları, danışmanlık ve pazarlama şirketleriyle Tanpınar'ın kurguladığı Saatleri Ayarlamayı Enstitüsü'nden pek farklı değil bence.

Batılı okurun Tanpınar'ın dünyasına girmek için yaşayacağı zorluğu aşması için neler yapmayı düşünüyorsunuz, dipnotlar, açıklamalar vs?..

Büyük olasılıkla dipnotlar olacak. Hem tarihsel olaylarla ilgili olarak (örneğin 1908'deki II. Meşrutiyet dönemi), hem de kültürel referanslar açıklamak üzere (meddah, ortaoyunu gelenekleri v.b.) Ayrıca, bu gibi çeviri romanlar söz konusu olduğunda, bir yazar veya eleştirmen kitap hakkında bir giriş yazısı yazar. Böyle bir giriş yazısı Tanpınar'ın dünya edebiyatındaki yerini irdeleyecek ve Batılı okurlar için romanı tarihi bir perspektife yerleştirecektir.

Tanpınar yaşarken sükût suikastına uğradığını düşünüyordu. Şimdilerde ise kitapları onlarca dile çevriliyor. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Çok seviniyorum. Bu girişimlerin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Tanpınar'ın kitapları hakkında bilgimiz var; aynı zamanda -özellikle günlükleri yayımlandıktan sonra- onun kişisel hayatı hakkında da konuşuyoruz. Onun duyarlılığını, alçakgönüllülüğünü, hayvan severliğini, acılarını ve hayal kırıklıklarını biliyoruz. İngilizcede 'kutlanmamış bir kahraman' deriz. İyi ki bu yeni ilgi sayesinde değerli bir yazarı daha yakından tanıyoruz.

Çeviriyi ne aşamada, yayınevine ne zaman teslim edeceksiniz?

Şu an düzeltmeler aşamasındayız. En az bir ay daha işimiz var. Penguin, kitabı Tanpınar'ın 50. ölüm yıldönümünde yayımlamak istiyor. Yani 2012'de.

Zaman 26.07.2011
MUSA İĞREK