30 Haziran 2015 Salı

SON YAPRAK

SON YAPRAK
Washington Meydanı’nın batısında küçük bir bölgede sokaklar iyice karma
şıklaşıp,”mahalleler” denilen şeritler halinde küçük bölümlere ayrılmışlardır.Bu
mahalleler” garip köşeler ve virajlar yaparlar.Bir sokak, kendisini bir veya iki kez
keser.Bir keresinde bir sanatçı bu sokakta kayda değer bir olanak keşfetmişti. Boya
kağıt ve tuval faturalarıyla bu yolu kat eden bir tahsildarın, bir sent bile alamadan
kendisini yine aynı yerde bulduğunu düşünün.
Bu yüzden bu tuhaf eski Greenwich köyüne,kuzeye bakan pencereleri,XVIII.
Yüzyıla özgü sivri tepelikleri, Hollanda tarzı tavan arası odaları ve düşük kiraları
avlamak için çok geçmeden sanatçılar akın akın geldiler.Sonra da,Altıncı Cadde’den
madeni bardak,tabak, çanak getirterek “koloni” haline geldiler.
Tuğladan yapılmış üç katlı bodur bir binanın en üstünde Sue ve Johnsy’nin
Stüdyosu vardı.”Johnsy” “Joanna” isminin kısaltmasıydı.Kızlardan biri Maine’den
diğeri ise California’dandı.Sekizinci Cadde’de “Delmonico”nun yerinde tanışmışlar,
Sanat,hindibsalatası ve piskopos kollukları hakkındaki zevklerinin öylesine uyuştuğu
nu görmüşlerdi ki,sonunda bu müşterek stüdyo meydana gelmişti.
Mayısta olmuştu bu.Kasım ayında doktorların”zatürree”adını verdikleri soğuk,
görünmez bir yabancı buz gibi parmaklarını oraya buraya dokundurarak sinsice
koloni”nin içine daldı.Bu azrail,doğu yakasında arsızca dolaşarak pek çok sayıda
kurbanına darbe indirdi,ama dar ve yosun tutmuş “mahalleler”labirentine gelince
adımları yavaşladı.
Bay zatürree,şövalye gibi yaşlı bir centilmen diyebileceğiniz birisi değildi.
kanı California meltemiyle cılızlamış ufak tefek bir kadının kenesi,bu kırmızı yumruk
lu,kısık soluklu yaşlı ahmak için iyi bir av sayılmazdı.Fakat Johnsy’e tokadını attı;bo
yalı demir karyolasında zorla kımıldayarak yatıyor,Hollanda tarzı küçük pencereden
yandaki tuğla binanın boş duvarına bakıyordu.
Bir sabah Johnsy ile ilgilenen doktor,Sue’yu, kırlaşmış kalın kaşları ile hole
çağırdı.
Onda bir şansı var”dedi hasta termometresindeki civayı aşağı silkelerken.
Ve bu şans da onun yaşamak istemesine bağlı.İnsanlar bu şekilde mezarcının yanında
sıraya girdiklerinde de tüm ilaç tedavileri saçma görünüyor.Sizin küçük hanım da
iyileşmeyeceğini koymuş kafasına.Kafasında herhangi bir şey var mı?”
Bir gün Napoli Körfezi’nin resmini yapmak istiyordu.”dedi,Sue.
Resim mi? Saçmalık! İki kez düşünmeye değer başka bir şey yok mu aklında,bir
erkek örneğin?”
Bir erkek mi?”dedi Sue,ağız mızıkasının tıngırtısına benzer bir sesle.”Bir erkek
değer mi,ama,hayır doktor,böyle bir şey yok.”
Peki,zayıf nokta bu öyleyse” dedi doktor.”Çabalarım işe yaradığı ölçüde,
tıbbın başarabileceği her şeyi yapacağım.Ama hastam,cenaze törenindeki arabaların
sayısını hesaplamaya başladığı zaman ilaçların iyileştirici gücünden yüzde on oranında
düşeceğim.Ancak onun ,yeni kışlık pelerinlerin kollarının stilleri üzerine bir soru
sormasını sağlarsanız,yaşama şansının onda bir yerine beşte bir olacağını size vaat
ederim.”
Doktor çıkıp gittikten sonra Sue, çalışma salonuna geçti ve mendili sırılsıklam
oluncaya dek uzun uzun ağladı.Sonra elinde bir resim tahtasıyla,bir melodi ıslıklaya
rak Johnsy’nin odasına geçti.
Johnsy,yüzü pencereye dönük,örtüsünün altında hemen hemen hiç kıpırdamadan
yatıyordu.Sue uyumuş olduğunu düşünerek,ıslık çalmayı kesti. Resim tahtasını yerleş
tirdi ve bir magazin öyküsünü resimlemeye başladı.Genç yazarların edebiyat yolunda
yazmaya başlamaları gibi,genç sanatçılar da,magazin öykülerini resimleyerek sanata
doğru yollarını açmak zorundadırlar.
İdaholu bir kovboy figürü üzerine şık bir binici pantolonu ve bir monokl çizerken
Sue,birkaç kez yinelenen zayıf bir ses işitti.Hemen kalkıp yatağın başına gitti.
Johnsy’nin gözleri faltaşı gibi açılmıştı.Pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu,
On iki” dedi ve az sonra “on bir” ve sonra”on” ve “dokuz” ve sonra hemen arka
arkaya “sekiz” ve “yedi” Sue merakla pencereden dışarıya baktı.Sayılacak ne vardı
acaba?Girilecek bir tek kasvetli avlu vardı,bir de yirmi ayak ötedeki tuğla binanın boş
duvarı,kökleri çürümüş ve yumru yumru olmuş yaşlı,çok yaşlı bir frenk elması sarma
şığı, tuğla duvarın yarısına kadar yükseliyordu.Sonbaharın soğuk nefesi sarmaşığın
yapraklarını dökmüştü, hemen hemen çıplak iskelete dönen çıplak dallar, harap haldeki
tuğlalara katılmış duruyorlardı.
Ne var canım? Diye sordu Sue.
Altı” dedi Johnsy adeta fısıldayarak.”Daha hızlı düşüyorlar artık.Üç gün önce hemen
hemen yüz tane vardı.Onları saymak başımı ağrıttı.Ama artık kolay,işte bir tanesi daha
gidiyor.Sadece beş tane kaldı şimdi.”
Beş tane ne, canım? Söyle bana.
Yapraklar,sarmaşığın üzerindeki yapraklar.Sonunda gittiğinde ben de gitmeliyim
Üç gündür biliyorum bunu.Doktor sana söylemedi mi?”
Offf! Böyle bir saçmalık duymadım hiç” diye yakındı Sue, büyük bir küçümsemeyle
Yaşlı sarmaşık yapraklarıyle senin iyileşmenin ne ilgisi var? Oysa o sarmaşığı da
ne çok severdin,seni gidi yaramaz kız.Budala olma.Bu sabah doktor bana,pek yakında
iyileşme şansının,dur bakayım tam tamına ne demişti,bire on olduğunu söyledi!
New York’ta tramvayla yolculuk yaparken veya yeni bir binanın önünden geçerken ki
şansımız kadar iyi bu. Haydi, biraz çorba içmeye çalış,bırak,Sue de resimlerinin başına
dönsün ki,yayıncıya bunları satıp hasta çocuğuna şarap,açgözlü kendisine de domuz
pirzolası alsın.”
Artık şarap almana gerek yok”dedi,Johnsy,gözleri pencereden dışarıya sabitlen
miş bir şekilde.”İşte bir tane daha gidiyor.Hayır,çorba falan istemiyorum.Geriye yalnızca
dört tane kaldı.Ortalık kararmadan sonuncunun da düşmesini görmek istiyorum.O zaman
bende gideceğim.”
Johnsy,canım”dedi Sue ona doğru eğilerek,”Ben işimi bitirinceye kadar gözlerini
kapatıp pencereden dışarıya bakmayacağına söz verir misin? Bu resimleri yarın vermek
zorundayım.Işığa ihtiyacım var,yoksa perdeyi derhal kapatırdım.”
Diğer odada çizemez misin?”dedi johnsy,soğuk bir sesle.
Burada,senin yanında olmayı tercih ederim.” Dedi.Sue”Ayrıca senin şu saçma sarma-
şık yapraklarına bakıp durmanı istemiyorum.”
İşini bitirir bitirmez bana haber ver “dedi Johnsy,gözlerini kapayarak devrilmiş
bir heykel gibi kımıltısız bembeyaz yattı.”Çünkü sonuncunun düşüşünü görmek istiyorum.
bakmaktan bıktım.Düşünmekten bıktım.Her şeyden elimi eteğimi çekip şu yorgun
yaprakların bir teki gibi uçuşarak düşmek istiyorum.”
Uyumaya çalış”dedi Sue.”İhtiyar madenci olarak bana modellik yapması için
Behramı çağırmalıyım.Bir dakika içinde dönerim.Dönünceye kadar sakın yerinden
kımıldama.”
İhtiyar Behrman,zemin katta oturan bir ressamdı.Altmışını geçmişti ve Michael
Angelo’nunki gibi,bir satirin başından küçük bir şeytanın bedenine doğru kıvrılarak
inen sakalı vardı.Behrman sanatta başarısızdı.Kırk yıldan fazla fırça salladığı halde
ustasının tırnağı bile olamamıştı.Hep bir baş yapıt yapmaya çalışmış, fakat daha hiç
başlayamamıştı.Birkaç yıl,ara sıra çıkan ticari resim veya reklam resimlerinden başka
hiçbir şey yapmadı.Profesyonel modele ödeyecek paraları olmayan kolonideki genç
ressamlara modellik yaparak biraz para kazanıyordu.Çok fazla cin içer ve hala müstak-
bel yapıtından bahsederdi.Diğer yandan,herhangi birinin yumuşaklığını aşağılayan aksi
bir ihtiyardı ve kendisini,yukarıdaki stüdyoda oturan iki genç ressamı korumak için
bekleyen özel bir köpek olarak görürdü.
Sue,Behrman’ı aşağıdaki loş ışıklı küçük odasında ardıç yemişlerini güçlü bir şekilde
koklarken buldu.Bir köşede,şövalye üzerinde yirmibeş yıldan beri başyapıtın ilk çiz-
gisini bekleyen boş bir tuval bekliyordu.Sue Johnsy’nin hayalinden bahsetti ona ve
dünya ile ilgisi gitgide zayıflayınca, bir yaprak gibi zayıf ve kırılgan,süzülüp gitmesinden
nasıl endişe duyduğunu söyledi.
Kırmızı gözlerinden ince ince yaşlar süzülürken,ihtiyar Behrman,böyle deli saçması
hayallerle alay ederek ve küçümseyerek bağırdı.
Nee!” diye çığlık attı.”Allah’ın cezası bir sarmaşıktan yapraklar düşüyor diye
ölecek kadar aptal insanlar var mı dünyada? Böyle bir şey duymadım ben.Yoo,senin
kalın kafalı aptalın için modellik yapmam.Böyle bir saçmalığın kafasına girmesine
nasıl izin veriyorsun?Ah,zavallı küçük bayan Johnsy.”
Çok hasta ve zayıf” dedi Sue,”Şiddetli ateş kafasını bozdu ve garip hayallerle
doldurdu.Peki,Bay Behrman,mademki bana modellik yapmak istemiyorsunuz,öyle olsun
Ama siz iğrenç derecede yaşlı bir gevezesiniz.”
Tam da kadın gibisiniz!”diye haykırdı Behrman.”Poz vermeyeceğimi de kim söyledi?
Haydi.Seninle geliyorum.Yarım saattir poz vermeye hazır olduğumu söylemeye çalışı-
yorum.Tanrım! Bayan Johnsy gibi iyi birinin hasta olacağı bir yer değil burası.Bir gün
bir baş yapıt resmedeceğim ve o zaman hepimiz çekip gideceğiz buradan.Tanrım.Evet.
Üst kata çıktıklarında Johnsy uyuyordu.Sue perdeyi eşiğe kadar indirdi ve
Behrman’ı diğer odaya aldı.Orada korku içinde pencereden dışarıya,sarmaşığa doğru
baktılar.Sonra bir an konuşmadan bakıştılar.Karla karışık,durmadan,soğuk bir yağmur
yağıyordu.Behrman sırtında mavi gömleğiyle,kaya üzerine ters çevrilmiş bir kazan
üzerinde bir madenci gibi yerini aldı.
Ertesi sabah,bir saatlik uykudan uyandığında Sue Johnsy’i ardına kadar açık,donuk
gözlerle,kapalı olan yeşil perdeye bakarken buldu.
Aç şunu,görmek istiyorum.”diye buyurdu fısıltıyla.
Canından bezmiş bir şekilde boyun eğdi Sue. Fakat, hayret! Bütün gece boyunca vuran
yağmurdan ve şiddetli rüzgardan sonra tek bir sarmaşık yaprağı,tuğla duvarın önünde
hala duruyordu.Sarmaşığın üstündeki son yapraktı bu.Sapına doğru koyu yeşildi hala,
Ama çürüyüşün ve dağılışın rengi sarıya çalan tırtıklı kenarlaıyla,yerden yaklaşık yirmi
ayak yükseklikteki bir dalda cesur bir biçimde asılı duruyordu.
Sonuncusu”dedi Johnsy.”Geceleyin kesinlikle düşeceğini sanmıştım.Rüzgarı duydum
bugün düşecek ve aynı zamanda ben de öleceğim.”
Canım,canım!dedi Sue,yorgun yüzünü yastığa doğru eğerek.”Kendini düşünmüyorsan
beni düşün.Ben ne yaparım sonra?
Ama Johnsy yanıt vermedi.Dünyada en yalnız ve sıkıntılı şey,bir ruhun gizemli
uzun yolculuğuna hazırlanmasıdır.Kendisini dostluğa ve dünyaya bağlayan bağlar teker
teker zayıfladıkça,aklındaki hayal gittikçe daha güçlü sarıyordu onu.
Gün devrildi,ama alacakaranlıkta bile,tek yaprağın duvarın önünde ve sapına tutun-
muş olduğunu görebiliyorlardı.Ve sonra gecenin ilerlemesiyle kuzey rüzgarı hafifledi
yine,yağmur ise hala pencerelere vuruyor,alçak Hollanda saçaklarından yere pıtırtılar
çıkartarak düşüyordu.
Ortalık yeterince ağarınca,Johnsy acımasızca perdenin açılmasını emretti.
Sarmaşık yaprağı hala duruyordu.
Johnsy,yattığı yerden uzun süre ona baktı.Sonra da,gaz ocağında tavuk suyu çorba-
sını karıştırmakta olan Sue’yu çağırdı.
Kötü bir kız gibi davrandım Sue”dedi.Johnsy.”Ne kadar kötü olduğumu
göstermek için bir şey ,o son yaprağı orada düşürmeden bıraktı.Şimdi bana birazcık
çorba getirebilirsin ve biraz da içinde azıcık şarap olan süt,yoo,önce bir el aynası getir
bana,sonra da sırtıma birkaç yastık koy ki,oturup yemek yapışını seyredeyim.”
Bir saat sonra;
Sue, bir gün Napoli Körfezi’nin resmini yapmayı umuyorum”dedi.
Öğleden sonra doktor geldi ve giderken ,Sue,bir bahane uydurup,arkasından hole çıktı.
Şanslar eşit”dedi doktor,Sue’nun titreyen narin ellerini tutarak.
İyi bir bakımla kazanırsınız.Şimdi de aşağıda başka bir hastaya uğramam gerek.
Adı Behrman,kötü bir sanatçı sanırım. O da Zatürree.Yaşlı,zayıf bir adam ve hastalığı
da ağır.Hiç umut yok onun için,ama daha rahat olmak için hastaneye gidiyor bugün.”
Ertesi gün doktor,Sue’ya “Johnsy tehlikeyi atlattı.Kazandınız.Şimdi artık beslenme
ve bakım,hepsi bu” dedi.
Öğleden sonra Sue,kendinden memnun bir edayla,tamamen işe yaramaz mavi bir omuz
atkısı örerek uzanan Johnsy’nin yatağına yaklaştı ve yastıklarla birlikte onu kucaklayarak
Sana söyleyecek bir şeyim var beyaz farem”dedi.”Bugün Bay Behrman hastanede
zatürreeden öldü.Sadece iki gündür hastaydı.Kapıcı,ilk günün sabahı,onu aşağıda odasında
acıdan çaresiz bir halde bulmuş.Ayakkabıları ve giysileri baştan aşağı sırılsıklam ve buz
gibiymiş.Öylesine korkunç bir gecede nerelerde olduğunu anlayamamışlar.Sonra da hala
yanmakta olan bir fener,yerinden çekilmiş bir merdiven,birkaç fırça ile,üzerinde yeşil
ve sarı renklerin karıştırıldığı bir palet bulmuşlar.Pencereden dışarıya bak canım,duvardaki
son sarmaşık yaprağına.Rüzgar estikçe niye hiç sallanmadığını veya kıpırdamadığını
merak etmedin mi?
Ah,sevgilim,Behrman’ın başyapıtı o.Son yaprağın düştüğü gece onu o boyamış oraya..”
O.Henry
Son Yaprak

Hikayeler Mili Eğt.Bak.