30 Haziran 2015 Salı

BİR İNSANIN NE KADAR TOPRAĞA İHTİYACI VARDIR?

BİR İNSANIN NE KADAR TOPRAĞA İHTİYACI VARDIR?
Bir abla,köyde yaşayan kız kardeşini ziyarete gelmişti.Abla kentte bir tüccarla,küçük
Kız kardeşi de köyde bir çiftçiyle evliydi.Kız kardeşler çaylarını içerken büyüğü,
kent yaşamının üstünlüklerinden söz etmeye,orada konfor içinde yaşadıklarını,
iyi giyindiklerini,çocuklarının çok güzel giysileri olduğunu, iyi şeyler yiyip içtiklerini
tiyatroya ve eğlencelere gittiklerini anlatarak övünmeye başladı.
Küçük kız kardeş kırılmıştı.Sıra kendisine gelince tüccar yaşantısını kötüleyerek
köylü yaşantısını savunmaya koyuldu.
Ben yaşam biçimimi seninkiyle değiştirmezdim,”dedi.”Biraz kaba saba yaşıyor
olabiliriz, ama en azından herhangi bir kaygımız yok.Sen bizden iyi yaşıyor,çoğunlukla
ihtiyacından çok kazanıyor olsan da elindekinin tümünü kaybetmek olasılığı ile karşı
karşıyasın. Atasözünü bilirsin.”Kazanç ve kayıp ikiz kardeştir.”Bir gün varlıklı olan
insanlar ertesi gün bir lokma ekmeğe muhtaç olabilirler.Bizim yolumuz daha güvenli.
Köylü yaşamı pek varlıklı değildir,ama uzundur.Biz hiç zengin olmayacağız,ama
her zaman yiyecek yeterli ekmeğimiz olacak.”
Abla alay etti.
Yeterli mi? Evet,domuzlarla ve sığırlarla paylaşırsan! Siz terbiyeden,nezaketten ne
anlarsınız? Kocan ne kadar çalışırsa çalışsın,yaşadığınız gibi,bir gübre yığını üstünde
öleceksiniz. Çocuklarınızın akibeti de bundan farklı olmayacak.”
Bundan ne çıkar?” dedi küçük kardeşi.”Bizim işimiz elbette kabadır.Ama diğer
yandan sağlamdır;kimseye boyun eğmek zorunda değiliz.Ama siz kentlerinizde
ayartıcı şeylerle çevrilisiniz;bugün her şey yolunda olabilir,ama yarın kocanı oyun
kağıdıyla, şarapla veya kadınla kandırabilir ve her şeyinizi kaybedersiniz.Bu gibi şeyler
sık sık olmuyor mu sanki?”
Evin efendisi Pahom sobanın üzerine uzanmış,kadınların konuşmalarını dinliyordu.
Çok doğru” diye düşündü.”Çocukluğumuzdan beri toprak anayı işleyen bizlerin
kafamıza saçma sapan düşünceler sokacak zamanı yok.Bütün sıkıntımız,yeteri kadar
toprağımızın olmaması.Eğer toprağımız çok olsaydı,Şeytan’dan bile korkmazdım!”
Kadınlar çaylarını bitirdiler,bir süre giyim kuşamdan konuştular,sonra bardakları falan
kaldırıp yattılar.
Ama şeytan sobanın ardındaydı ve konuşulanların hepsini duymuştu.Köylünün
Karısının,adamı şişinmeye zorladığına sevinmişti,adam yeteri kadar toprağı olduğu
taktirde Şeytan’dan bile korkmayacağını söylemişti.
Pekala” diye düşündü Şeytan.”Göreceğiz bakalım.Ben sana yeteri kadar toprak
vereceğim ve o toprak sayesinde seni elime geçireceğim.”
Köyün yakınlarında,üç yüz dönümlük bir toprağı olan bir hanımefendi yaşardı.
Kadın köylülerle iyi geçinirdi ama bu,kahya olarak eski bir askeri tutmasına kadar
sürmüş, kahya halka cezalar kesmeye başlamıştı.Pahom ne kadar dikkat ederse etsin,
zaman zaman atlarından biri kadının samanlığına ya da ineği bahçesine,sığırları otlak-
larına girerdi ve Pahom’da hep ceza vermek zorunda kalırdı.
Pahom,cezasını öderdi ama homurdanır,eve öfkeyle döner,ailesine kaba davranırdı.
Bu kahya yüzünden o yaz boyunca başı beladan kurtulmamıştı.Kış gelip de hayvanlar
ahıra kapatıldıklarında bayağı memnun olmuştu.Otlaklardan beslenecekleri yerde yem
yemelerine sıkılıyordu ama hiç olmazsa onlar için artık pek kaygılanmıyordu.
Kışın,kadının toprağını satmak istediği ve anayoldaki han sahibinin kendisiyle
pazarlık etmekte olduğu söylentileri dolaşmaya başladı.Köylüler bunu duyunca telaşa
başladılar.
Hancı toprağı alırsa,bize kadının kahyasından da ağır cezalar çektirir.Hepimiz o
malikaneye bağlıyız,”diye düşündüler.
Böylece köylüler komünleri adına kadına giderek toprağını satmamasını rica edip
daha iyi bir fiyat verdiler.Kadın toprağı köylülere satmaya razı oldu.Köylüler,toprağın
ortak sahibi olmak için tümünü komünün almasını sağlamaya çalıştılar.Bunu konuşmak
için iki kere toplandılarsa da bir karara varamadılar.Şeytan aralarına anlaşmazlık tohumları
soktuğundan bir türlü anlaşamıyorlardı.Bunun üzerine her biri kendi imkanları ölçüsünde
toprak almaya karar verdi,kadın bu planı da kabul etti.Pahom bir komşusunun elli dönüm
alacağını ve kadının paranın yarısını nakit alıp öteki yarısı için bir yıl beklemeye razı
olduğunu öğrenince adamı kıskandı.
Şu işe bak!”diye düşündü.”Toprağın tümü satılacak ve ben bir karış bile alamaya
cağım.”Gidip karısıyla konuştu.
Başkaları alıyor,biz de yirmi dönüm falan almalıyız,”dedi.”Yaşam giderek güç-
leşiyor.Kahya cezalarıyla bizi eziyor.”
Karı koca baş başa verip toprağı nasıl alabileceklerini düşündüler.Bir kenarda
birikmiş yüz rubleleri vardı. Bir tayla arılarının yarısını sattılar;paranın geri kalanını da
bir akrabalarından denkleştirerek satış bedelinin yarısını topladılar.
Pahom,sonra bir bölümü koruluk kırk dönümlük bir çiftlik arazisi seçti ve kadınla
pazarlığa gitti.Çok geçmeden anlaşıp el sıktılar,Pahom,kadına avans verdi.Sonra kente
gidip tapuda imzalarını attılar,Pahom paranın yarısını ödedi öteki yarısını da iki yıl
içinde ödemeyi garanti etti.
Artık Pahom’un kendi toprağı vardı.Bolca tohum alıp toprağı ekti.Harman iyi oldu
ve bir yıl geçmeden hem kadına hem de kayınpederine borcunu ödedi.Çok geçmeden
o da toprak sahibi olmuştu,kendi toprağını ekip sürüyor,kendi samanını yapıyor,
kendi ağaçlarını kesiyor,hayvanlarını kendi otlağında otlatıyordu.Tarlalarını sürmeye
ya da buğdayına,otlağına bakmaya gittiğinde yüreği sevinçle doluyordu.Orada yetişen
ot ve çiçekler başka yerlerde yetişenlere hiç benzemiyordu.Eskiden o arazinin yanından
geçerken toprak çevredekilerden farksız görünürdü,ama şimdi çok değişikti.
Pahom, artık mutluydu,komşu köylüler tarlalarına ve otlaklarına girmeselerdi
keyfi tamam olacaktı.Gayet kibar ricalarda bulunmasına rağmen onlar yine bildiklerini
okuyordu; komün çobanları köy ineklerinin otlaklarına girmelerine ses çıkarmıyordu,
sonra gece otlağında atlar buğday tarlalarına giriyordu.Pahom onları hep topraklarından
çıkarıyor ve sahiplerini bağışlıyordu;uzun bir süre kimseyi dava etmeyi düşünmedi bile
Ama sonunda sabrı tükendi ve Bölge Mahkemesi’ne başvurdu.Bunun,köylülerin toprağa
olan ihtiyaçlarından kaynaklandığını,adamların hiç kötü niyetli olmadıklarını biliyordu.
Ama aklında bir tek şey vardı.”Buna daha fazla göz yumarsam elimdeki herşeyi
mahvedecekler.Bir ders verilmesi gerekir.”
Böylece köylüleri yakaladı ve bir iki kere derslerini verdi.Köylülerden üç beşi
para cezasına çarptırıldılar.Aradan bir süre geçince komşuları Pahom’a kin beslemeye
başladılar;inat olsun diye hayvanlarını topraklarına saldılar.Köylülerden biri bir gece
Pahom’un koruluğuna girip kabuklarını almak için beş körpe ağacını kesti.Bir gün koru-
luktan geçen.Pahom’un gözüne beyaz bir şey ilişti.Yaklaşıp bakınca yerde kabukları soyulmuş gövdeleri gördü ve çılgına döndü.
Sadece birini kesseydi bile kötü olurdu,”diye düşündü.”Ama haydut herif hepsini
kesmiş.Bunu yapanı bir bulsam,yapacağımı bilirim.”
Ağaçlarını kestiğini bulmak için iyice kafa yordu.Sonunda”Simon olmalı,başka
kimse olamaz,”kararına vardı.Çevreye şöyle bir bakmak için Simon’un evine gitti,
ama bir şey bulamayınca,öfkeyle bir olay çıkardı.Ancak artık bu işi Simon’un yaptığın-
dan emin olduğunda gidip dava açtı.Simon mahkemeye çıktı,yargılandı.Ama aleyhine
bir kanıt olmadığından beraat etti.Pahom buna daha da kızdığından öfkesini muhtara
ve yargıçlara yöneltti.
Hırsızlardan rüşvet alıyorsunuz,”dedi.”Eğer,sizler namuslu olsaydınız,bir hırsızı
serbest bırakmazdınız.”
Pahom,böylece yargıçlar ve komşularıyla da kavgaya başlamıştı.Evini yakma
tehditleri duyuluyordu artık.Şimdi çok toprağı olmasına rağmen komündeki yeri
eskisinden daha berbattı.
Bu sıralarda pek çok kişinin yeni bölgelere göçecekleri hakkında bir söylenti
dolaşmaya başlamıştı.
Benim toprağımdan ayrılmama gerek yok,”diye düşündü Pahom.”Ama köyden
giden olursa bizlere daha çok yer kalır.Onların da toprağını alıp arazimi biraz büyütürüm.
O zaman daha rahat yaşarım.Şu anda pek rahat olmayacak kadar sıkışığım.”
Pahom, bir gün evde otururken,köyden geçmekte olan bir köylü ziyaretine geldi.
Gece Pahom’da kaldı,kendisine yemek çıkarıldı.Pahom adama nereden geldiğini sordu.
Yabancı çalışmakta olduğu Volga’nın ötesinden geldiğini söyledi.Laf lafı açtı ve adam
oralara pek çok yerleşen olduğunu anlattı.Kendi köyünden bazıları oradaki komüne
katılmışlar,kendilerine adam başı yirmi beş dönüm toprak verilmişti.Toprak o kadar
iyiydi ki ektiğin çavdar bir at boyu büyüyor,dolgunluktan beş sap bir demet oluşturuyordu.
Çıplak ellerinden başka hiçbir şey getirmemiş bir köylünün şimdi iki ineği vardı.
Pahom’un yüreği bir arzuyla tutuştu.
İnsan başka bir yerde bu kadar iyi yaşıyorsa ben neden daracık bir çukurda
ıstırap çekeyim?”diye düşündü.”Buradaki toprağımı ve evimi satar,alacağım parayla
orada yepyeni bir yaşam kurarım.Bu kalabalık yerde insanın başı sıkıntıdan kurtulmuyor.
Ama önce kendim gidip gözlerimle görmeliyim.”
Yaza doğru hazırlanıp yola koyuldu.Samara’ya kadar Volga üzerinden gitti,üç yüz
mil kadar yaya yürüdükten sonra söylenen yere vardı.Her şey gerçekten yabancının
dediği gibiydi.Köylülerin toprakları boldu;herkesin komün topraklarından verilmiş
yirmi beş dönümü vardı ve parası olanlar ayrıca dönümü bir rubleden istediği kadar
toprak satın alabilirdi.
Pahom,istediği her şeyi öğrenmiş olarak güzün evine döndü ve mallarını satmaya
başladı. Toprağını epey bir karla sattı,evini ve hayvanlarını sattı,komün üyeliğinden
ayrıldı.Bahara kadar bekledi,sonra ailesiyle yeni yerleşim yerine hareket etti.
Pahom ile ailesi yerleşecekleri yeni topraklara varınca Pahom büyük bir köyün
komününe kabulü için başvurdu.Kendisi ve oğullarının kullanımı için komün toprağından
beş hisse ile komün otlağını kullanma izni verildi.Bu,hepsi bir arada değil,ayrı ayrı
tarlalardan olan 125 dönüm demekti.Pahom ihtiyacı olan binaları inşa etti,hayvan
satın aldı.Sadece komün toprağı olarak eski köyündekinden üç kat fazla toprağı vardı
ve bu topraklarda iyi buğday yetişiyordu.Durumu eskisinden kat kat iyiydi.Bol miktarda
verimli toprağı ve otlağı vardı,istediği kadar hayvan besleyebilirdi.
İlk başlarda inşaat ve yerleşme telaşı içindeyken her şeyden çok hoşnuttu ama biraz
alıştıktan sonra burada bile toprağın yetersiz olduğunu düşünmeye başladı.Birinci yıl
toprağının kendi payına düşenine buğday ekti ve iyi ürün aldı.Buğdaya devam etmek
istiyordu,ama bunun için aldığı komün toprağı yeterli değildi,bir kere ektiği yeri bir
daha kullanamayıp nadasa bırakmak zorunda kalmıştı;o bölgede buğday sadece bakir
veya nadasa bırakılmış toprakta yetişirdi.Tarlalar bir iki yıl ekilir,sona üzerinde otlar
yetişene kadar bırakılırdı.Toprak isteyen insan sayısı çoktu ve toprak hepsine yetecek
kadar değildi;bu yüzden insanlar arasında sürekli kavgalar çıkmaktaydı.Hali vakti
yerinde olanlar toprağı buğday yetiştirmek için,yoksul olanlar da vergilerini ödeyecek
para bulmak üzere yarıcılara kiralamak için istiyorlardı.Pahom daha çok buğday yetiş-
tirmek için istediğinden birinden bir yıllığına bir tarla kiraladı.Çok ekti ve iyi ürün
kaldırdı,ama tarla köyden çok uzaktı,buğdayın arabayla on mil taşınması gerekiyordu.
Pahom bir süre geçince,bazı köylü yarıcıların ayrı çiftliklerde yaşadıklarını ve zengin-
leştiklerini gördü.
Eğer biraz toprak satın alıp üzerine bir ev yaparsam çok daha iyi olacak”diye düşündü.
Toprağın mülkiyetini alma fikri kafasında iyice yerleşmişti artık.
Üç yıl boyunca tarla kiralayıp buğday ekmeye devam etti.Mevsimler iyi geçiyor,iyi de
ürün aldığından bir kenarda para biriktirebiliyordu.Bu şekilde mutlu bir yaşam sürebi-
lirdi, ama her yıl başkalarının tarlasını kiralamak için koşuşturmaktan bıkmıştı.İyi bir
tarla olunca köylüler sahibinin başına üşüşürlerdi ve atik davranmadığın takdirde
avucunu yalardın.Üçüncü yıl bir yarıcıyla köylülerden uzak bir otlak kiralamış ve toprağı
sürmüşlerdi ki bir anlaşmazlık çıktı.Köylüler adalete başvurdular ve Pahom sonunda
boşuna çalışmış oldu.
Eğer toprak benim olsaydı,bağımsız olurdum,bu tatsız olayların hiçbiri olmazdı”
diye düşündü.
Böylece satın alabileceği toprak aramaya başladı.Bir ara bin üç yüz dönüm toprak
alan, ama güçlüklerle karşılaştığı için ucuza elden çıkartmak isteyen bir köylüyle tanıştı.
Pahom adamla çekişe çekişe pazarlık etti ve sonunda bir kısmı peşin,bir kısmı vadeli
1.500 rublede anlaştılar.Anlaşmayı tam yapma aşamasına gelmişlerdi ki bir Pahom’un
evine atları için yem almaya gelmiş bir tacir uğradı.Pahom’la çay içip konuştular.
Yarıcı çok uzaklardaki Başkırtlar’ın topraklarından geldiğini ve on üç bin dönüm
arazinin tümünü 1000 rubleye aldığını söyledi.Pahom adamı sorguya çekince adam:
Bütün yapman gereken şey reislerle dost olmak.Ben bir sandık çayla yüz rublelik
ipekli giysi ve halı,içenlere de şarap verip toprağı dönümü 5 kopeke kapattım.”Pahom’a
tapusunu gösterdi.”Arazi nehir kenarında ve hiç el sürülmemiş.”
Pahom adama soru üstüne soru yağdırıyordu:
Orada bir yıl yürüsen sonunu bulamayacağın kadar çok toprak var,”dedi adam.
Hepsi de Başkırtlar’ın.Bunlar koyun kadar saf insanlar,toprak ellerinden neredeyse
bedava satın alınabilir.”
Bin rublemle neden sadece bin üç yüz dönüm alıp bir sürü borca gireyim?”
diye düşündü Pahom.”Oraya gidersem aynı paraya bunun on katı toprak alabilirim.”
Pahom Başkırtlar’ın yurduna nasıl gideceğini öğrendi;tacir yanından ayrılır ayrılmaz
oraya gitmeye hazırlandı.Evi karısına bırakıp yanına adamını alarak yola çıktı.Yolda
bir kentte durup bir sandık çay,biraz şarap ve bazı armağanlar aldılar.Üç yüz mil gittik-
ten sonra yedinci gün Başkırtlar’ın çadırları kurdukları yere geldiler.Bu insanlar bozkırda
bir nehir kıyısında,keçe kaplı çadırlarda yaşıyorlardı.Ne toprağı ekiyorlar,ne de ekmek
yiyorlardı.Hayvanları ve atları bozkırda otluyordu.Tayları çadırların arkasında bağlıydı,
kısraklar günde iki kere yavruların yanına getiriliyordu.Kısraklar sağılıyor,sütlerinden
kımız yapılıyordu.Kımızı da peyniri de yapan kadınlardı.Erkekler kımız ve çay içiyorlar,
koyun eti yiyorlar,kaval çalıyorlar ve başka da bir şey yapmıyorlardı.Hepsi toplu ve
neşeliydiler,yaz boyunca çalışmak akıllarına bile gelmiyordu.Okuma yazmaları yoktu,
Rusça bilmiyorlardı,ama iyi huylu insanlardı.
Pahom’u görür görmez çadırlarından çıkıp çevresini sardılar.Bir çevirmen bulundu
ve Pahom toprak satın almaya geldiğini söyledi.Başkırtlar çok sevinmiş göründüler,
kendisini en iyi çadırlarından birine götürdüler,halı üzerine serdikleri minderlerde
oturttular,kendileri de çevresine oturdular.Pahom’a çay ve kımız ikram ettiler,bir koyun
kesip etinden verdiler.Pahom arabasından armağanlarını dağıttı,getirdiği çayı paylaştırdı.
Başkırtlar çok sevinmişlerdi.Kendi aralarında uzun uzun konuştuktan sonra çevirmene
anlatmasını söylediler.
Sizden hoşlandıklarını söylememi istediler,”dedi çevirmen.”Bizim adetimiz
konuğumuzu memnun etmek ve armağanlarına karşılık vermektir.Bize armağan verdiniz
şimdi biz de olup da hoşunuza giden şeyleri söyleyin ki onu size armağan edelim.”
Ben burada en çok toprağınızdan hoşlandım,”dedi Pahom.”Bizim oralar kala-
balıktır ve toprak tükenmiştir;ama sizin toprağınız hem bol hem de iyi.Böylesini hiç
görmemiştim.”
Çevirmen Pahom’un sözlerini çevirdi.Başkırtlar bir süre kendi aralarında konuştular.
Pahom ne konuştuklarını anlamıyordu ama çok eğlendiklerini,bağırışıp güldüklerini
görüyordu.Sonra sustular ve çevirmen konuşurken Pahom’a baktılar.
Armağanlarınıza karşılık istediğiniz kadar toprak vermeye hazır olduklarını
söylüyorlar.Elinizle gösterdiğiniz her şey sizin olacaktır.”
Başkırtlar yine konuşup tartışmaya başladılar.Pahom neden tartıştıklarını sorunca
çevirmen bazılarının toprak konusunu reislerini sormak istediklerini onun yokluğunda
bir şey yapmamaları gerektiğini düşündüklerini anlattı.Bir kısmı da reislerinin dönmesine
gerek olmadığı fikrindeydiler.
Başkırtlar tartışırken başında tilki postundan kocaman bir kalpak olan bir adam
içeri girdi.Hepsi susarak ayağa kalktılar.Çevirmen”İşte reisimiz geldi”dedi.
Pahom hemen en iyi giysiyle beş kilo çay çıkarıp Reis’e sundu.Reis armağanları
kabul edip şeref yerine oturdu.Başkırtlar hemen kendisine bir şeyler anlatmaya koyuldular.
Reis bir süre dinledi,sonra eliyle susmaları için bir işaret yaptı,Pahom’a dönerek Rusça
konuşmaya başladı.
Öyle olsun bakalım.İstediğin toprağı seçebilirsin,bizim toprağımız boldur.”
İstediğim kadarını nasıl alabilirim?”diye düşündü Pahom.”İşi garanti etmek için bir
tapu almalıyım,yoksa toprağı verirler ama sonra elimden alabilirler.”
Bu iyi sözlerinize teşekkür ederim,”dedi yüksek sesle.”Sizin çok toprağınız var ve
ben pek azını istiyorum.Ama hangi parçasının benim olacağını bilmem gerek.Toprağı
ölçüp tapusu adıma çıkarılamaz mı? Yaşam ve ölüm Tanrının elindedir.Siz iyi insanlar
toprağınızı bana veriyorsunuz,ama çocuklarınız geri almak isteyebilirler.”
Haklısın”dedi Reis.”Tapusunu senin üzerine çıkarırız.”
Buradan bir tacirin geçtiğini ve ona da tapu verdiğinizi duydum,”diye Pahom devam
etti.”Aynı şeyin yapılmasından memnun olurdum”
Reis anlamıştı.
Evet bunu kolaylıkla yapabiliriz,” dedi.”Bir yazıcımız var birlikte kente gider
tapuyu hazırlatırız.”
Fiyatı ne olacak?”diye sordu Pahom.
Bizim fiyatımız hiç değişmez:Günde bin ruble”
Pahom anlamamıştı.
Günde mi? Bu nasıl ölçü? Kaç dönüm eder yani?”
Biz hesaplamayı bilmeyiz,”dedi Reis.”Onun için gün hesabıyla satarız.Bir günde
yayan olarak çevresini dolaşabileceğin toprak senindir ve günlüğü bin rubledir.”
Pahom şaşırmıştı:
Ama bir gün içinde çok geniş bir arazinin çevreni dolanabilirsin”dedi.
Reis güldü:
O zaman hepsi senin olur! Ama bir koşul var:Aynı gün başladığın noktaya dön-
mezsen paranı kaybedersin.”
İyi ama gittiğim yolu nasıl işaretleyeceğim”
İstediğin noktaya gideriz,biz orada kalırız.Sen de oradan başlayıp yola çıkarsın,
bir de kazma alırsın.Gerektiği yere bir işaret koyarsı.Köşelere geldiğinde bir çukur kaz
toprağı küme yap.Biz sonra sabanla çukurdan çukura gideriz.İstediğin kadar bir alanı
işaretleyebilirsin, ama güneş batmadan başladığın yere dönmüş olmalısın.Yürüyerek
çevirdiğin bütün arazi senin olacak.”
Pahom zevkten havalarda uçuyordu.Ertesi sabah erkenden başlamaya karar verdiler.
Bir süre daha konuştular,kımız içip biraz daha et yediler,sonra çay içtiler ve gece
bastırdı.Pahom’a yatması için kuştüyü bir döşek verip kendileri dağıldılar.Ertesi sabah
güneş doğmadan gelecek ve başlangıç noktasına gideceklerdi.
Pahom kuştüyü döşekte yatıyordu ama bir türlü uyuyamıyordu.Toprak hiç aklından
çıkmıyordu.
Büyük bir arazi işaretleyceceğim” diye düşündü.”Bir günde otuz beş mil yürüye-
bilirim.Günler artık uzun nasıl olsa,otuz beş mil çevre büyük bir toprak demektir.
Kötü kısmını satar ya da köylülere kiralar,en iyi yerlerinde tarlalar açarım.İki çift öküz
satın alıp iki işçi daha tutarım.Yüz elli dönüm tarım arazisi olur,gerisini otlak olarak
kullanırım.”
Pahom bütün gece gözünü kırpmadı,ancak şafak sökmeden az önce daldı.
Gözlerini kapatır kapatmaz da bir rüya gördü.Rüyasında aynı çadırda yatıyordu ve
dışarda birinin kıs kıs güldüğünü duymuştu.Bunun kim olduğunu merak edip çadırdan
çıkınca Başkırt Reisi’nin kasıklarını tuta tuta gülmekte olduğunu gördü.Reis’in yanına
giderek,”Neden gülüyorsun?”diye sordu.Ama yanına gidince adamın reis değil,
kendisine topraktan söz eden tacir olduğunu fark etti.”Çoktandır buralarda mısın?”
diye soracaktı ama tacir birden değişip uzun zaman önce Pahom’un evine gelen
köylüye dönüşüverdi.Sonra köylü de yerini toynakları ve boynuzlarıyla Şeytan’a bıraktı.
Şeytan’ın önünde üzerinde sadece bir gömlekle bir pantolon olan çıplak ayaklı biri
yatıyordu.Pahom nasıl biri olduğunu anlamak için daha yakından bakınca,adamın
ölmüş olduğunu ve kendisinden başkası olmadığını gördü! Birden dehşete kapılarak
uyandı.
İnsan ne biçim rüyalar görüyor?”diye söylendi.
Çevresine bakınca açık kapıdan şafağın sökmekte olduğunu gördü.
Adamları uyandırma zamanı geldi,yola çıkalım”diye düşündü.
Pahom kalktı,arabanın içinde uyumakta olan adamını kaldırdı,atını eyerlemesini söyleyip
Başkırtlar’ı çağırmaya gitti.
Toprağı ölçme zamanı geldi,”dedi.
Başkırtlar kalkıp toplandılar,Reis de geldi.Sonra yine kımız içmeye başladılar;
Pahom’a çay ikram etmek istedilerse de Pahom beklemek istemedi.
Eğer gideceksek gidelim artık,vakit geldi,”dedi.
Başkırtlar hazırlandılar,kimi arabalı,kimi atlı olarak yola koyuldular.Pahom da
uşağıyla küçük arabasndaydı,yanına bir kazma almıştı.Bozkıra gelince şafak sökmeye
başlamıştı.Bir tepeye çıktılar,Başkırtlar atlarından ve arabalarından inip bir noktada
toplandılar.Reis Pahom’un yanına gelip kolunu ovaya doğru uzattı.
İşte” dedi.”Görebildiğin yere kadar hepsi bizimdir.İstediğini parçayı alabilirsin.”
Pahom’un gözleri parladı;toprak insanın avcu kadar düz,gelincik tohumu kadar
karaydı ve çukur yerlerde çimenler insan boyundaydı.
Reis tilki postu kalpağını çıkarıp yere koydu.”İşte başlama noktası burası.Buradan
başla ve yine buraya dön.Çevresini dolandığın toprağın tümü senin olacak.”
Pahom parasını çıkarıp kalpağın üstüne bıraktı.Sonra ceketini çıkardı,kolsuz
yeleğiyle kaldı.Kuşağını açıp karnını altından sıkıca bağladı,yeleğinin cebine bir lokma
ekmek soktu,su matarasını kuşağına bağladı,adamından kazmayı alıp yola çıkmaya
hazırlandı. Bir an ne yana gideceğini düşündü;her yer o kadar çekiciydi ki.
Her neyse,doğan güneşe doğru gideceğim,”diye karar verdi.
Doğuya döndü,gerindi,güneşin ufuk çizgisinde belirmesini bekledi.
Hiç vakit kaybetmemeliyim,”diye düşündü.”Hava henüz serinken yürümek daha
kolaydır.”
Güneşin ışıkları ufku yalarken Pahom kazmayı sırtlayıp bozkıra doğru yürüdü.
Ne yavaş ne de hızlı yürüyordu.Bin metre kadar gittikten sonra durup bir çukur kazdı,
noktayı daha iyi belirtmek için topraktan bir tümsek yaptı.Sonra yine yürüdü.Üzerindeki
gerginliği attığı için şimdi daha hızlı yürüyordu.Bir süre sonra bir çukur daha kazdı.
Pahom arkasına baktı.Üzerinde insanların durduğu tepe uzakta parlıyordu.Kaba
bir tahminle üç mil yürümüş olmalıydı.Hava ısınıyordu.Yeleğini de çıkarıp omzuna
attı,yola devam etti Artık sıcak iyice bastırmıştı,güneşe bakıp kahvaltı saatinin geldiğine
karar verdi.
İlk aşama bitti,”diye düşündü.”Ama bir günde dört aşama var,dönmek için henüz
çok erken.Ayakkabılarımı çıkarayım hele.”
Oturup ayakkabılarını çıkarttı,kuşağının arasına soktu.Şimdi yürümek daha da
kolaylaşmıştı.
Üç mil daha giderim”diye düşündü.”Sonra sola dönerim.Burası da çok güzel,
kaybetmek yazık olur.İnsan ne kadar ilerlerse toprak da o kadar iyileşiyor.”
Pahom bir süre daha gidip arkasına bakınca tepedeki insanların artık karıncalardan
farksız olduğunu gördü.Güneşte sadece bir parıltı görebiliyordu.
Bu yönde yeteri kadar gittim” diye düşündü.”Dönme zamanı geldi.Ayrıca çok
terledim ve çok susadım.”
Durdu,büyük bir çukur kazıp toprağı yığdı.Matarasını çıkarıp suyunu içti,sonra
sola döndü.Yüksek otlar arasında uzun uzun yürüdü,hava çok sıcaktı.
Yorulmaya başlamıştı,güneşe bakınca öğle olduğunu gördü.
Eh, biraz dinleneyim hele,”dedi.
Pahom oturup ekmeğini yedi,suyunu içti,ama uyuyakalırım korkusuyla uzanmadı.
Biraz daha oturduktan sonra yine yürümeye başladı.Ekmek kendisine güç verdiği için
rahat yürüyordu,ama hava dayanılmayacak kadar ısınmıştı ve uykusu gelmişti.
Bir saatlik ıstırap,bir ömür boyu rahat,”diye düşünerek yürümeye devam etti.
O yönde de uzun bir zaman yürüdü,tam bir daha sola dönecekti ki rutubetli
bir arazi parçası gördü”Bunu bırakmak yazık olur,burada iyi keten yetişir,”diye düşündü.
Araziyi geçti,öteki tarafa bir çukur kazdı,dönmeden önce tepeye baktı.Sıcaktan hava
titriyor gibiydi,insanlar artık seçilemiyordu.
Kenarları çok uzun yaptım” diye düşündü Pahom.”Bunu daha kısa yapmalıyım”
Daha hızlı adımlarla üçüncü kenarda yürümeye başladı.Güneşe baktı,ufka olan yolunu
yarılamıştı ve kendisi üçüncü kenarda daha iki mil bile gitmemişti.Hedefinden daha
on mil uzaktaydı.
Arazim biraz çarpık da olsa,artık düz bir çizgi üzerinde yürümeliyim,”diye
düşündü.”Zaten şimdiden çok büyük bir yer işaretledim.”
Pahom hemen bir çukur kazıp tepeye doğru yürümeye başladı.
Pahom artık güçlükle yürüyordu.Sıcaktan tükemişti,çıplak ayakları kesilmiş,
yaralanmıştı ve dizleri titriyordu.Dinlenmek istiyordu,ama güneş batmadan tepeye
erişebilmesi için buna imkan yoktu.Güneş insanı beklemezdi,giderek de alçalıyordu.
O kadar çok istemeseydim keşke” diye söylendi.”Ya geç kalırsam?”
Tepeye ve güneşe baktı.Hedefinden hala çok uzaktı,güneş ufka iyice yaklaşmıştı.
Pahom yürümeye devam etti;yürümek çok güçse de giderek hızlanıyordu.Ama hala
çok uzaktaydı.Koşmaya başladı,yeleğini,ayakkabılarını,matarasını ve kasketini attı.
Yanında sadece baston olarak kullandığı kazma vardı.
Ne yapacağım şimdi?”diye düşündü.”Çok istedim ve her şeyi berbat ettim.
Güneş batmadan oraya varamayacağım.”
Bu korku soluğunu kesmişti.Koşmaya devam etti,terli gömleği ve pantolonu vücuduna
yapışıyordu,ağzı kupkuruydu.Göğsü körük gibi inip kalkıyor,kalbi balyoz gibi çarpıyordu.
Bacakları sanki kendisine ait değildi.Yorgunluktan öleceğinden korkmaya başladı.
Ölümden korksa da duramazdı artık.”Bu kadar koştuktan sonra durursam bana
aptal derler,”diye düşündü.Tepeye yaklaşırken Başkırtlar kendisine seslenmeye başladılar.
Son gücünü de toplayıp koşmaya devam etti.
Güneş artık ufak iyice yaklaşmıştı,sisler içinde kocaman,kan gibi kızıldı.Evet, batmak
üzereydi! Ama kendisinin de hedefine varmasına az kalmıştı.Pahom tepedeki insanların
el salladıklarını görebiliyordu.Yerdeki tilki postu kalpağı ve üzerindeki parayı görebi-
liyordu.Reis yerde oturmuş,kasıklarını tutmaktaydı.Pahom rüyasını hatırladı.
Toprak çok, ama bakalım Tanrı üzerinde yaşamama izin verecek mi?”diye düşündü.
Canımdan oldum! Oraya asla erişemeyeceğim!”
Pahom toprağa varmış olan güneşe baktı,bir kenarı kaybolmuştu bile.Kalan gücüyle
koştu.Gövdesini öne eğiyordu,bacakları kendisini düşmekten alıkoyacak kadar hızlı
gidemiyordu.Tepeye vardığı anda ortalık karardı.Başını kaldırıp baktı.Güneş batmıştı!
Bir çığlık attı.”Boşuna çalıştım!”diye düşündü.Tam duracaktı ki Başkırtlar’ın hala
Bağırmakta olduklarını fark etti.Güneş kendisi için batmıştı,ama onlar tepede olduklarından
güneşi hala görebiliyorlardı.Derin bir soluk alıp tepeden yukarı koştu.Tepe hala aydınlıktı.
Doruğunua varınca kalpağı gördü.Reis önünde oturmuş,kasıklarını tutarak gülüyordu.
Pahom yine rüyasını hatırladı,boğazından bir çığlık koptu.Bacakları kendisini taşıyamadı,
ileri doğru devrildi,elleri kalpağa uzandı.
Aferin sana!”dedi Reis.”Çok toprak kazandın!”
Pahom’un uşağı koşup efendisini kaldırmaya çalıştı.Ama ağzından kan geldiğini
gördü.Pahom ölmüştü!
Başkırtlar dillerini şaklatarak kendisine acıdıklarını gösterdiler.
Uşağı kazmayı alıp Pahom’un yatacağı kadar bir çukur kazıp efendisini gömdü.
İhtiyacı olan toprak başından ayağına kadar sadece iki metreydi.
LEO TOLSTOY

EPSİLON YAY.