DİLİN KARAKTERİ
DİLİN KÖKÜ, DOĞASI
Sözcük, varlığın bir simgesi,
Dilin olmadığı yerde insan yoktur, insanın olmadığı yerde dil yoktur.
Dil tarihinde dili insanbilimsel
DİLİN YAPISI VE
Bütün bilgilerde insan aklının aynı bir ana- biçimi bulunduğu gibi, dillerinde temelinde bir genel akıl-biçimi bulunması gerekir.Leibniz dil sorununu bütün kuramsal bilgilerin koşulu olarak kabul ettiği genel mantık bağlantısı içine sokuyor.Genel gramer empristlere, özellikle Locke’a göre yalnızca biz kuruntudur.Ona göre genel gramer yerine,her dilin kendi öz stilistliğini araştırmalıdır.Harris, Shaftesbury’nin ana- kavramı olan öke kavramını benimser. Ona göre, her ulusal dilin kedine öz bir dil ruhu vardır, her dil kendi öz biçimini kuran bir ilkeyi içinde taşır.Humboldt’un ‘dilin organizması’ kavramından kalkan Bopp dilin son kökünü aramak istiyordu, bunu araştırırken karşılaştırmalı grameri bulmuştur.Humboldt’da dilin organizması deyimi, ruhun iç kımıldanmalarının nasıl olup da ayrımlaşmış seslerle dile geldiğini açıklamak için kullanılmıştır.Dilin iç biçiminin fiziksel seslerle birleşmesi bir iç bireşimle olur, bu bireşimi biz açıklayamayız, bu dilin organizmasıdır.Humboldt’a göre dilde iki yapıcı ilke vardır: İç dil-duyusu –bundan Humboldt dilinin kullanılması ve gelişmesi ile ilgili bütün tinsel yetileri anlıyor– ve ses.İç dil-duyusu dile içten egemen olan, her şeyde sürükleyici bir itki veren ilkedir.Ses, edilgin, biçim alan maddeye eşit kalabilirdi, ancak dil-duyusu yoluyla düşünce ve duyuları da içine alarak dilde yaratıcı ilke olmuştur.İç dil-duyusu her dilde eşittir.Ses ayrılıkları
artan ilkedir.Dil incelemeleri bize dilin mi, ulusun
mu önce geldiğini gösteremez.Her biri önceki kuşakların dil gereçlerini bizce bilinmeyen bir geçmişten aldıklarından, düşüncenin dışlaşmasını sağlayan tinsel etkinlik her zaman yaratılarak değil, biçim değiştirerek verilmiş olana dayanır.Burada değişen seslerdir, yeni bir düşünceyi dile getirirken çoğu kez sözcük yoktan yaratılmaz, eski sözcükler değiştirilerek başka biçimlere sokularak yeni ses biçimleri ortaya çıkar.Bu sesleri düşünce anlatımına yükselten düşünmenin bu çalışmasında bulunan süreklilik dilin biçimini meydana getirir.
Herakleitos tek nesneyi oluş
ırmağının içine koyduğu gibi, tek nesne bu oluş içinde varolduğu ve yokolduğu gibi, tek sözcüğü de sözün bütün içine koyar.Tek sözcüğün de ancak sözün bütünü içinde bir anlamı vardır.Humboldt , sözcük ve kavramı bilgi bakımından incelemez, dilin bütünü içindeki yeri bakımından inceler.İnsanların birbirleriyle anlaşmaları nesnelerin göstergelerine gerçekten kendilerini vermelerinde ve aynı kavramı tıpkı tıpkısına meydana getirmelerinden ileri gelmez, duyularla ilgili tasarımlarının ve kavramları yaratırken birbiri arkasından giden düşünce zincirinin aynı parçasına karşılıklı olarak değinmeleriyle anlaşırlar. Ancak bu sınırlarda aynı sözcük üzerinde birleşirler.Alışılmış bir nesnenin, örneğin bir atın söylenilmesinde hepsi aynı kavramı düşünür, ama her biri sözcüğe başka bir tasarım bağlar.Bu yüzden dilin oluşu dönemlerinde bir dilde aynı bir nesne için birçok deyişler meydana gelir.“ Yeni bir kavramı betimlemek için yeni bir biçim, ya da varolan bir sesin bir değişik biçimini kullanırız.”“Bütün yüksek dillerde görüldüğü gibi, sözcükler, düşünce ve duygunun yüksek bir atılım yaptığı düzeyde geniş ve derin bir anlam kazanırlar.”Sözcük dağarcığı dilde son olarak olmuş bitmiş bir sayıda değildir, dilde durmadan yeni sözcükler,yeni sözcük biçimleri kurulur.
Humboldt’a göre dilde iki fenomen vardır: Şiir ve düzyazı.Her ikisi de anlığın gelişme yollarıdır ve zorunlu olarak anlıktan çıkarlar.Her ikisi de aynı ereğe ayrı yollardan giderler; gerçeklik karşısında başka başka davranırlar.Şiir gerçekliği duyulur görünüşü içinde kavrar, düzyazı gerçeklikte kendisini yaşama bağlayan bağları araştırır.
İnsan , zoon logon ekhon’dur.Yani
insan, konuşan varlıktır.Burada logon logos la ilgilidir.Logos kavramı da iki anlamı içinde taşır:Logos , bir yandan söz demektir, dil demektir, öbür yandan,düşünce, akıl demektir.Demek ki Logos kavramında dille düşünce iç içedir.Logos kavramında düşünme ile konuşma, düşünce ile söz ve sözcük birbirinden koparılmaz şekilde kaynaşmış bulunurlar.Humboldt’da dil, aslında düşüncenin gerçekleşmesinin koşuludur.Dilin asıl olan yanı, düşüncenin kendini bir gerçekleştirme koşulu olmasıdır.Düşüncenin konuşmada şekil alması insan anlığının bulduğu bir şey olamaz, bu içten itilmeden doğan bir süreçtir.Dil, düşünceyi tamamlayan, onu son noktasına eriştiren bir şeydir ve insanları düşünen varlık olarak gösteren bir yeteneğin gelişmesidir.Düşünceler, dili yarattığı gibi, diller de düşünceleri yaratırlar.“Bir ulus, ancak kendi dilinin gelişmesi buna gerekli bir dereceye ulaştığı zaman büyük ve dahice bir düşünsel ilerleme yapar.”Dil bireyde olduğu gibi, bütünde de her şeyle ilgilidir, onun hiçbir şeyine yabancı kalmaz.Onun için düşüncenin, duygunun, istemenin bütün tinsel gücü dili belirler.olguları, kavramlarla kavramları bağlar ve bir ide’de nesnel bir bağlam kurmaya çabalar.”Şiirin ve düzyazının her birinin bir özelliği vardır, tuttukları yolda ve etkilerinin araçlarında ayrılırlar.Birbirleriyle karıştırılmamaları gerekir.Şiir özünde, musikiden ayrılamaz.“Düşünce ve dil ne kadar şiirsel olursa olsun, musiki ögesi eksikse insan kendini gerçek şiir alanında duyamaz.”Düzyazı ise kendisini sadece dile bırakır.Ancak düzyazı alışılmış sözlerden ayrılmazsa kendi özünün yüksek noktasına erişemez ve düşüncenin gelişmesini sağlayamaz.sestir, öte yandan anlamlı izlenimlerin bütünü ve dil yardımı ile kavramların kurulmasından önce gelen düşünce hareketidir.Ulusların dilleriyle düşüncelerini dile getirmek için güttükleri yol, ancak dilin biçimini belirtmek de, bireyin bir birlik halinde ortaya çıkan bütün düşüncelerinin içinde dil ögelerinin kavranmasıyla olabilir.Dil sürekli bir yaratmadır. Croce’ye göre dil ne bir mahzendir, ne bir sözcük dağarcığı, ne de kadavraların bulunduğu bir mezarlıktır.
BİÇİMİDilin gerçek maddesi bir yandan
SÖZCÜK VE KAVRAM
Bir dil halkın ağzında yaşadığı
sürece o dilin sözcük dağarcığı durmadan çoğalır, yeni sözcükler yaratılır, sözcük kurma yetisi dilin biçimini borçlu olduğu köklerde, konuşulanların öğrenilmesinde ve sözün günlük kullanılmalarında yeni biçimler ortaya koyar.ŞİİR VE DÜZYAZI
“Böylece entelektüel yolda olgularla
DÜŞÜNCE VE DİL
Humboldt’a göre, dil, düşünceyi
tamamlayan, düşünceyi yaratan bir şeydir.Ancak dilini oluşturan,yükselten bir toplum gerçek bir düşünce etkinliği gösterebilir.