9 Aralık 2011 Cuma

komşu köyün delisi tiyatro metni


SAHNE1
( Köy kahvesi)
Osman : Merhaba Ömer.
Ömer : Merhaba Osman.
Hasan : Eee... muhtar seçimleri de yaklaşıvedi.
Salih : Hayırlısı.
Hasan : Hayırlısıyla yine bizim Halis Ağayı seçiveriz inşallah.
Tahir : Bu sefer de Tırmıkçı Hüseyin Ağayı seçelim deyom. Değişiklikte ferahlık vardır. Hele bir yol da onu deneyelim.
Osman : Dere geçerken at değiştirilimi len. Bu sıkıntılı günlerimizde muhtarı değiştirip de nedecek-siniz? Halis Ağa tecrübelidir; hökümette, vi­layette adamları vardır. (*)
Ömer : He ya. Kaymakamımız bile kendisine itibar
etmiştir.
(Ramazan girer, oturanları eliyle selamlar, oturur.)
Ramazan: Mera bayın Ahali
Topluca: Merhaba
Osman : Muhtarın vilayetteki, kasabadaki tanıdıkları çok işimize yarıveyo.
Ömer : Elbet. Bıldır, Kalak Rıza'nm kaynanası Benli
Nine kuyuya düşmüştü de, nasıl traktöre atıp hemencecik kasabaya yetiştirivemiştik.
Hasan : Yetiştirdik de ne oldu. "Acilimiz dolu, bekle­yin sabah pilikıliniğe getirin" diye yüz geri edivedilerdi.
Ömer : Polikılinik.
Tahir : Hani muhtarın tanıdıkları vardı hastanede?
Osman : Kasabada yok, vilayette var.
Ömer : Baktık olmuyo, attık traktöre Benli Nine'yi
ertesi gün yatsı okunuken vardık vilayetteki hastaneye.


<*) Yönetmen isterse belirli bir ölçüde diyalekt kullanılabilir: Örne­ğin, "muhtar" yerine "mıhtar", "hükümet" yerine "hökümat" denile­bilir. Oyun Devlet Tiyatrosu'nda 2002'de Ergun Uçucu tarafından sahneye konduğunda oyuncular Ege'nin Çine Şivesini kullanmışlardır.

Osman : Bir selam söyleyivedik bizim muhtardan hastaba­kıcılara, o saat yatırdılar acile.
Hasan : Hey koca Benli Nine hey. Neyine gerek senin buğday kuyusunun başına çömelmek. Az kalsın ölüverecekti. Sahi niye düşmüştü bu kuyuya?
Salih: O sabah önünden kara kedi geçmiş. O da hiç bir tedbirini almamış. Basireti bağlanmış işte.
Osman: Yok ondan değil. Bir gün önce çarşambaymış. Bu da tutmuş çamaşır ıslamış. O yüzden düş­müş. Ben şu kadarcıktan beri anam derdi: "Çarşamba günleri çamaşır ıslayan iflah olmaz" deye
Hasan: Doğru söyleyivemiş büyükler. Bir, çarşamba ça­maşır ıslayanın, bir de perşembeleri peştemel asanın başından dert eksik olmaz. Ben bunu bilir bunu söylerim.
(Herkes kulağını çekip tahtaya vurur. Muhtar Halis Ağa girer, oturanları eliyle selamlar, oturur.)
Hasan: Hoş geldin Halisağa
Muhtar: Hoş gördük akedeşler. Rüstem hele bir çayları tazele.
Salih: Eee muhtar, seçim yaklaşıyor.
Muhtar: Daha 4 ay vadır Salih ağa
Ramazan: tırmıkçı Hüseyin ağa da aday oluvecekmiş. Seçilirsem yolu asfaltlayacağım, bir de çakıllı de reye köprü yaptıracağım deyomuş.
Muhtar : Ne var ki bunda yeğenim. Onu herbikes yapar.Hökümet bile yapar. Benim başka görüşlerim var.
Salih : Ne gibi?
Muhtar : Seçimden önce ve de sonra yepyeni icraatla­rım olecek. Kimsenin aklına gelmeyen bazı ihtiyaçlarımızı tedarik edecem.
Hasan : Ne gibi?
(Rüstem çayları getirir, dağıtır, oturur.)
Muhtar : Köyümüzün delisi eksiktir akedeşler.
Herkes : Haydahhh!
falih : Ne lüzumu var şimdi muhtar?
Muhtar : Komşu köylere bakın hele; hepiciğinin bir tane delisi var. Aşağı Çavuldur'da deli Mahmut var; kırıp geçiriyor milleti vallaha. Yukarı Cabbarlı'da Mestçi Memet var. Aşağı Cab-barlı'da Deli Davut. Dodurga'da desen Deli Hüsnü. Köyün meydanına toplaşıveriyoler, bun­lar söylüyo, köylü gülüyo; bunlar söylüyo, köylü gülüyo. Televizyon yanlarında halt etmiş akedeşler. Hem bizim onardan neyimiz eksik.
Hasan : Doğru dedin muhtar vallaha. Dün Cabbarlı'ya gitmiştim. Mestçi Memet, sabah akşam köy­de "Kuşlarım nerde? Kuşlarım nerde?" diye dolanıp duruyo. Biri karşısına geçip "Mestçi Memet kuşların nerde?" dedi mi de öfkeden köpürüveriyo, sövüp sayıyo. Millet de gülmek­ten ölüyo.
Ömer : Aşağı Çavuldur'daki Deli Mahmut daha ko­medi. Karşısına geçip "Mahmut saat kaç?" dedin mi, küfürü yedin. Bi sövüyo, bi sövü­yo, deme gitsin. O kızıp sövdükçe de millet gülmekten yerlere yatıyor.
Hasan,
Osman,
Ramazan: Heya.
Muhtar: İşte malumunuz üzere, her köyün bir delisi var akedeşler . Bizim köyde niye olmasın. Yukarı Çavuldur'un nesi eskik?
Salih,
Ömer,
Rüstem: Heya.
Muhtar: Yalnız köylük yerde değil, kasabada da var. Geçende Ankara'ya gitmiştim. Ankara da deli dolu. Ulus'ta neyim büyük çarşılar var. Her çarşının bir delisi var. Sonra kıyamet gibi mahalle var; her mahallenin de bir tane delisi var. Delisiz tek mahalle yok.
Rüstem: Merkez hökümet tabi, delisi de tamam olur.
Ramazan: Ben askerliğimi Balıkesir'de yapmıştım. Ba­lıkesir'in delileri meşhurdur. Çifter çifter ge­zerler caddede. Hepiciği de kuvvetlidir.
Muhtar: Çevre yanımıza bakın, delisi olmayan tek köy bizimki. Bizim delimiz niye olmasın akedeşler? Aşağı Çavuldur'dan neyimiz eskik?
Ömer: Doğru vallaha. Bir delisi olsa köyümüzün, hiç fena olmaz. Şöyle bi güzel güldürür bizi. Köy meydanında toplaşır sitires atardık.
Salih: Giydirip kuşandırırdık zavallıyı. Soğuk kış gecelerinde kahvede sobanın basma çökerdi garibim. Sevaba girerdik köycek
Rüstem: Yedirip içirirdik. Sonra iki de şaplak atar en­sesine, ne güzel eğlenirdik.
Hasan: Deliye şaplak atılmaz aslanım; günahtır. Bun­ların hepiciği mübarek adamlardır.
Rüstem: Nasıl yani?
Hasan: Demem o ki, kalbi temiz, mübarek adamlardır deli kısmisi. Cabbarlı'nın Mestçi Memet'ini duymadınız mı? Bıldır, hacıya gidenlere "be­ni de götürün" diye çok yalvarmış, götürme­mişler. Neyse lafı uzatmayalım, köylü gidivemiş o Hicaz'a; bir de ne görsünler, Mestçi Memet hepsinden önce vamış oraya. Tam karşılarında duruyo.
Herkes: Bak sen bak!
Ramazan: Davut için de duymuştum. Kuzu yıkımaya gidilecek: börekler, dürümler, tatlılar... Bin­mişler traktöre, bunu almamışlar. İkinci trak­törle arkadan gelsin demişler. Bir de varmışlar ki yaylaya, pınarın başında duruyor bu. Nasıl gelmiş, ne zaman gelmiş? Akıl, sır ermez.
Osman: Öyle, öyle... Temiz adamlardır bunlar. Gülmek mülmek olur da kalplerini kırmaya gelmez.
Muhtar: Her neyse akedeşler; herkeste var, bizde yok. Köyümüze de gerekli.
Rüstem: İyi de muhtar, deliyi nereden bulacağız? Şü­kür cümlemizin aklı yerinde.
Muhtar: Siz o işi bana bırakın ağalar. Seçimden önce size son bi hizmetim olsun. Gerekirse gaze­teye ilan veririz.
Hepsi: Neee?
Muhtar: Gece her şeyi düşünüvedim. Siz o işi bana bıra­kın. Veririz ilanımızı, buluruz bir tane. Üs­tünü, başını, maaşını tedarik ettik mi, oh, bundan iyi iş mi bulacak.
Tahir: Gazeteye ilan verince, iş resmiyete dökülür. Sonra vergisi, sigortası falan lazım olur.
Osman: Sigortaya ne gerek var. Şehirde kim sigortalı çalışıyor ki? İş, adamı razı etmekte.
Tahir: Canım sigortasız olur mu, adam deli mi?
Herkes: Tabi deli, deli olduğu için tutuyoruz.
Hasan: Yedirir, içiririz, askeri ücretini de verdik mi, bütün deliler koşar gelir.
Muhtar: Asgari ücret.
HasaN: He, işte ondan.
Salih: Vallaha muhtar, bu iş benim aklıma yattı.
Hasan: Hadi hayırlısı
(ahali muhtarı omuzlara alır En byük muhtar bizim muhtar sesleri arasında perde kapanır)

Sahne2

( köşede Arzuhalci yazısının altında masa, üzerinde daktilo, yanında ayaklı şemsiye. Arzuhalci oturmaktadır)

Arzuhalci: Ta şehirden buraya kadar geldim umarım önemli bir şeydir.
Rüstem: Önemli önemli; hah işte muhtar da geldi.
( Muhtar sahneye ıslık çalarak gelir)
Arzuhalci:İyi günler
Muhtar : Selamunaleyküm…Nasılsınız iyi misiniz, iyi misiniz hoş musunuz,saatiniz kaç çoluk çocuk nasıl baban nasıl,….. bitti.
Arzuhalci: Buyurun oturun
Muhtar: Estafullah sen otur
Arzuhalci: oturun beyefendi
Muhtar: ayp olur önce sen otur
Arzuhalci: Manyak mısın kardeşim oturuyorum ya
Muhtar: Ha… iyi öyleyse oturayım…
Arzuhalci: Umarım önemli bir şey için çağırmışsınızdır beni.
Muhtar: Önemli, önemli… Arzuhalci: Hanım Köyümüze aklı başında helal süt emmiş bir deli arınıyor?
Arzuhalci: Hıııı. Anlayamadım bir daha söyler misiniz?
Muhtar: Anlayamayacak ne var ki bunda deli aranıyor ! Yav köye deli aranıyor Deli - deli
Arzuhalci: köye deli aranıyor
Muhtar: Evet
Arzuhalci: İyi misiniz?
Muhtar: İyiyim iyi
Arzuhalci: Beyefendi bi Dakka tam anlayamadım bi daha söyler misiniz?
Muhtar: Allah Allah deli aranıyor deli deli
Arzuhalci: bakın ben buraya bunun için mi geldim?
Muhtar:Niye zoruna mı gitti?
Arzuhalci: yıllardır arzuhalcilik yapıyorum böyle şey görmedim. Gazete ilanıyla deli gelmez.
Muhtar: Kısmetse gelir. Sen hele bi yaz.Delilerin dikkatine Köyümüze askeri ücretle çalışıvecek (muhtar bu arada ayakkabısını çıkarır. Çorabı deliktir. Ayağıyla oynamaya başlar) Aklı başında helal süt emmiş bir deli arınıyor. İmza muhtar Muh-tar
Arzuhalci: Askeri ücretle deli gelmez ki
Muhtar: Aklı başındaysa gelir.
Arzuhalci: Beyefendi lütfen ayakkabınızı giyer misiniz?
Muhtar: çok konuşma bak ötekini de çıkarırım. Yazdın mı ilanı:
Arzuhalci:.Bana bak kamera şakası falan değil demi bu
Muhtar: ne kamera şakası canım. ( Muhtar labali bir şekilde arzuhalcinin omzunu vurur) bakarsınız adet olur herkes ilan vermeye başlar.
Arzuhalci: Hadi hayırlısı yazalım bakalım

Sahne 3
Ömer: Nerede kaldı bunlar?
Ramazan: Keşke yanında biz de gitseydik.
Ömer : Yahu Ramazan, iste misin yolda gelirken muhtarın elinden kaçıvesin?
Ramazan : Bak bunu düşünmediydik.
Remzi : Kim kaçsın Ömer ağabey?
Ömer : Deliyi diyorum. Yolda elinden kaçırırsa bunu
muhtar, yandık.
Ramazan : O kadar para boşa gider valla.
Remzi : Hangi para?
Ömer : Lan Remzi, öyle salak salak sorma? Haberin yok mu senin aslanım? Baban kiralık deli bulmaya getti şehre.
Ramazan : Sinirlenme Ömer. Bunun kafası futboldan başka şeye işlemez.
Ömer : Öyle vallaha. Futbol sor, pirofesör.
Remzi : Babam şimdi deli mi getirecek?
Ramazan : Öyle, bekliyoruz.
Remzi : Çok iyi. Haftaya Aşağı Cabbarlı ile maçımız var. Hakem yaparız.
Ömer : Kimi?
Remzi : Deliyi.
Ramazan : Ona mı kaldı hakemlik?
Remzi : Ne yapalım. Kimse olmak istemiyor. Rıza geçen hafta tövbe etti; bir daha hakem olmayacak.
Ömer : Olmaz tabi aslanım; maç boyunca adamı sürekli dövüyorsunuz.
Remzi: Yahu Ömer Abi, o da çok saçmalıyor. Son maçta topa el vurduk diye, iki penaltı üst üste verdi.
Ramazan: Niye?
Remzi: Televizyonda basket maçı izlemiş. Orda ceza atışları çift oluyor diye, bu da penaltıları çift veriyor. Biz de tabi bastık tokadı.
Ramazan: Lan Remzi sendeki bu boyu görünce Rıza seni basketçi sanmıştır.
Hasan: Nerede kaldı bunlar?
Ömer: Yolda elinden kaçırır deye korkuveyom.
Salih: Kaçırır mı canım. İple neyim bağlamıştır herhal.
Ramazan: Hata ettik. Biz bunu sigorta ettirecektik. Yangına, depreme, kaçmaya karşı.
Rüstem: Keşke muhtarın yanında biz de gideydik.
Tahir: Şehirden deli meli gelmez. Uyutuyor sizi muhtar.
Hasan: Muhalefet yapma Tahir.
Tahir: Hiç aklım kesmiyo, göreceğiz bakalım.
Osman: Komşu köylere de söyleyip durduk, şehirden deli getirecez deye. Gelmezse tefe koyarlar bizi.
Salih: Gelir, gelir, işini bilir mıhtar.

Biri : Geliyorlar, geliyorlar...
Hasan, Osman : Oh çok şükür.
(Muhtar ve Deli Hamdi girerler.)
Fadime : Koşun kadınlar delimiz geldi.
Hatice : Vah yavrum, adım atacak hali yok. Nasıl da sarsak yürüyor.
(Hamdi, bitkin bir şekilde valizin üstüne çöker.)
Kadınlar : Vah yavrum vah.
Fadime : Yarabbi, sen aklımıza mukayyet ol.
Hasan : Yarabbi, sen aklımızı alma.
Çocuklar : Deli deli tepeli Kulakları küpeli


Hasan
Helal sana muhtar, vallaha iyi becerdin.
Muhtar
Sayenizde akedeşler.
Osman
İcraat dediğin böyle olur.
Ömer
Adı ne bunun?
Muhtar
Deli Hamdi.
Ömer
N'aber lan Deli Hamdi! Heh, heh, heh...
Rüstem
Yahu bu deli pek suskun. (Hamdi'nin başlığın kapıp havaya atar.) Heh, heh, heh...
(Çocuklar Hamdi'nin başlığını kapıp kaçışırlar. Hamdı peşlerine ; düşer, başlığını yakalamaya çalışırken)
Hamdi : Verin lan başlığımı piç kuruları.
Fadime : Abovvv! Ne güzel konuştu.
Salih : Hay maşallah, deli dediğin böyle olur.
Osman : Helal olsun muhtar, ne güzel sövdü çocuklara.
Muhtar : Sayenizde akedeşler.
(öğretmen ve imam girerler.)
hasan : (Hamdi'yi öğretmene ve imama tanıştırarak) Yeni delimiz.
Öğretmen: Merhaba çocuğum.
Hamdi : Merhaba hocam.
İmam : Selamünaleyküm evladım. (Yavaş sesle) Sen sakla Yarabbi.
hamdi: Selamünaleyküm hocam.
Hasan: Öp len bakayım öğretmenin, imam efendinin ellerini.
Hamdi: Öpeyim hocam (öper).
İmam : Maşallah, pek de akıllıymış, el öpenin çok
Olsun evladım.
Hamdi : (Salih'e) Hocam çocuklar başlığımı kaptılar; söylesen de verseler.
Salih: Getirin lan Deli Hamdi'nin başlığını. Başka işiniz yok mu sizin. Gidin oynayın.
Hamdi: Sağol hocam.
İmam : (Hasan'a yavaşça) Yahu Hasan Ağa, bu herkese "hocam" diyor.
Hasan : Deli aklı hoca efendi, kusuruna bakma.
Öğretmen : (Muhtara) Okuması var mı bunun? Bir özel sınıf açalım okulda.
Hamdi : Ne okul mu! Ben okula gitmem, ben okula gitmem.
Hasan : Her bi şeyden önce, yatacağı yeri neyim belletsek. Gariptir, yer yordam bilmez.
Öğretmen : Okulun bahçesinde Atatürk büstünün kaidesine iki direk bir çaput koyarız orda yatar bu gece. Ben pencereden arada bakarım.
İmam : Yok öğretmen bey, okulun bahçesinde olmaz. Caminin duvarına iki çubuk dayar, üstüne de bir çuval atarız altında bir güzel uyur.
Hamdi : Ne, açıkta mı yatacağım ben ağalar?
Herkes : He ya elbet.
Hamdi : Açıkta olmaz ağalar; hava buz gibi. Donarım valla.
Salih : Hiçbir şey olmaz; deli kısmısı donmaz.
Osman : Komşu köylerdeki bütün deliler gece dışarda yatar. Kimi caminin avlusunda, kimi kahvenin damında, herkes meşrebine göre.
Hamdi : (Kendi kendine) Aman yarabbim; donduracak bunlar beni. (Yüksek sesle) Yakında kar yağacak ağalar, açıkta yatılır mı?
Ramazan : Sırtına çul neyim veririz deli kardaş; hiç delimizi karın altında çıplak bırakır mıyız?
salih : Benim eski ceketi verdim gitti. Bir güzel sarınır, sıcacık yatarsın cami avlusunda.
Hamdi : Açıkta uyumaya uyurum da ağalar, sizin için iyi olmaz.
muhtar : O neden yeğenim?
Hamdi : Ağalar, gece bana gelirler.
Herkes : Nee?
Hamdi : Gece bana gelirler.
İmam : Kim gelir?
Hasan : Kimler gelirler?
Hamdi : (Parmağını dudağına götürerek) Hişt. Anlayın işte, onlar; iyi saatte olsunlar gelirler.
Hasan: Tövbe, tövbe bismillah.
Herkes: Tövbe, tövbe...Hamdi : Geceleri bana iyi saatte olsunlar gelirler. Oturur konuşuruz, güreşiriz... İşte artık onlarla benim aramda. Şimdi açıkta, meydanda ya tarsam, bi gören olur, korkar, çarpılır, ne bileyim başına türlü işler gelir.
Kadınlar: Tövbe, tövbe; tövbe, tövbe...
Hamdi: İşte bundan dolayı beni açıkta yatırmayın. Kapalı bir odada yatayım da gelenim gidenim -iyi saatte olsunlar- sizi rahatsız etmesin. Bir açıkta yatsam, cin taifesinin gidip geldiği bir görülse, kadınlar, çocuklar, vallaha hep perişan olurlar.
Hasan: Bu doğru söylüyor muhtar. Açıkta yatacak olsa, kadınlar, çocuklar korkudan telef olur. İyisi mi biz buna kapalı bir yer tedarik edelim.
İmam: doğru doğru açıkta olmaz
Herkes: Açıkta olmaz
Muhtar: Bakkalın yanında tek göz oda var.delimizi oraya yerleştiriverelim.Bir de tezek sobası artık bildiği gibi oturuversin
Hepsi: En büyük muhtar bizim muhtar
Sahne 4

Tahir : Yahu ağalar, bunun bakışları bir tuhaf.
Ömer : Eh elbet, deli tabi. Deli deli bakıyor.
Tahir : Bana pek deli bakışı gibi gelmedi. Pek akıllı uslu bakıyor. Ne Cabbarlı'daki Deli Davut'a benziyor, ne Dodurga'daki Deli Hüsnü'ye Muhtar, seni kazıklamışlar galiba. Deli diye elin akıllısını eline tutuşturuvermişler.
Herkes: Haydaaa...
Hasan: Muhalefet yapma Tahir Ağa.
Ömer : (Yavaş sesle) Tırmıkçı Hüseyin Ağa'nın adamı n'olacak.
Salih : Deli olmaz olur mu Tahir Ağa; bak, demin çocuklara nasıl sövdü.
Tahir : Ne var bunda. Çocuklara, hepimiz, her gün
sövüyo. Sövmekle deli olunsaydı...
İmam : Yok Tahir Ağa. Bunun bakışları bir tuhaf; deli
deli bakıyor.
Tahir : Valla hocam, bana sorarsan, cin gibi bakıyor.
Muhtar : Hah işte, tabi cin gibi bakecek. Demin dedi ya, gece, gündüz cinlerle konuşup görüşme­de. Öyle bilip bilmeden laf çıkarmayın.
Hamdi : Dam üstünde saksağan. Kimdir yerde aksayan? Damdan düşmüş, dama düşmüş, belli. Garibin kırkdokuzu olmaz elli. Yol üstünde hamur satan, baba sözü dinleyip mapuslarda yatan. Ey oğul, işte bu kadar koca gördü anan..Kır sofrasında sevgiliyle muhabbet ne zaman? Saçlarıma kır, dağlarıma kıraç düşmeden, "ileri-geri" demeden, çiçekler içinde el ele, dostlarla sohbet ne zaman?
Osman : Vay anam, vay! Maşallah ne güzel döktürü­veyo.
Hamdi : Rüyalar, bilinçaltına giden kral yoludur,
Bu yolun sonu, aşkla ve kavgayla doludur. Bu yüzden her insan biraz kral, her kral biraz insan. Kadın kısmisi, mücevher takar. Erkek kısmisi takmaz.Hayatın özü, yorgan ve bilinçaltında; erkeğe akıl, ancak çerezdir. İki dirhem bir çekirdek akıllarıyla da erkekler, dünyayı idare ederler.
Çocuklar : Deli deli tepeli Kulakları küpeli
Hamdi : İt, ego, süper-ego. Köylüsü, şehirlisi. Herkesin var bir iti. Kimi ahırda saklar itini, kimi kibar beyler, sokakta gezdirirler. Köylük yerde itler, herhangi bir yere işer, eh normal, köy dediğin açık hava tezekliği zaten, şehirlerde ise itler, bilhassa kaldırıma eder. Sahipleri süpürmez kakaları, çocuklar toplarıyla temizler. Misk kokar Fino'ların, Bobi'lerin kakası, ne de olsa yedikleri Avrupa maması.Helası dışarda diye köylülere gülenler, büyük söylediler. Çöplük oldu dünya;
Hasan: (Tahir'e) Hani akıllıydı? Hani akıllıydı? Heyt aslanım be, helal sana muhtar, en delisini bu­lup getirmişsin.
Salih: Aklına ne gelirse söylüyor. Bir köyden, bir şehirden.
Ömer: Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırak­mamış.
Osman. Ne ilgisi var şimdi?
Ömer: Bir ilgisi vardır her halde. Tut ki yok. O'nun söylediklerini beğeniyorsunuz ama.
Osman: Deli olsaydın seninkini de beğenirdik.
Hamdi: Anasından doğduğu gibi durmuyor insanlık. Günbegün uzuyor tüfeklerin ve arzuların menzilleri. Mart kedisi gibi insanoğlu; hem doğurur, hem doğurduklarını yer. Sen ben­den delisin Jung Baba: Ortak bir bilinci yok ki insanlığın, bir tane de Ortak-Bilinçdışı bulun­sun.
herkes: Yaşa, varol. (Alkışlarlar)
Osman: Zır deli bu, zırdeli.
Tahir: Bana pek öyle gelmiyor; bu işin içinde bir iş var.
Ramazan : Sen anlamazsın Tahir Emmi; bizim Deli Hamdi, görüp işittiğimiz bütün delilerden daha deli.
(Gençler Hamdi yi omuzlarına alıp odasına doğru götürürler.)
Gençler : En büyük deli bizim deli. En büyük deli bizim deli.
Muhtar : İcraat dediğin böle olur akedeşler; halka hizmet böyle olur. Öyle, kuru kuruya ekmekle, suyla olmayıveyo. Bak nasıl kuvvetlendi ahalinin maneviyatı. Ekmek, su kadar, ahaliye piskolojik moral de gerekli.
Osman : En büyük muhtar bizim muhtar.
Herkes : En büyük muhtar bizim muhtar. En büyük deli bizim deli.
Birkaç
kişi : En büyük deli bizim muhtar.
Ramazan : Hey ağalar, n'oluyor? Arada bazı çatlak sesler var.
Osman : Eh normal, hasetlerinden çatlayanların sesleri çatlak çıkacak elbet.
Herkes: En büyük muhtar bizim muhtar.
Ramazan: Hah şöyle. Birlik ve beraberlik içinde bağıralım. Demokratik biçimde.
(Tahir dışında herkes çıkar. Tırmıkçı Hüseyin Ağa girer.
Hüseyin: Selamünaleyküm Tahir Ağa.
Tahir
: Vay aleyküme selam Hüseyin Ağa.
Hüseyin: Nedir böyle, ahali deli danalar gibi çığrışıyor? Mübarekler, ithal İngiliz danası sanki.
Tahir : Köyümüze ithal bir deli getirdi muhtar.
Ahalinin deli deli bağırması ondandır.
Hüseyin : Yahu kimin aklına gelir, köye ithal deli getirmek. Bu seçimi kaybettim ben. Şimdi herkes ona oy verir.
Tahir : Orası belli olmaz Hüseyin Ağa. Getirdikleri deliyi gözüm tutmadı benim. Bir tuhaf bu deli.
Hüseyin: E elbette Tahir Ağa, deli kısmisi tuhaf olur.
Tahir : Yok demem o ki, pek deliye benzemiyor. Bu işin içinde bir iş var.
Hüseyin: Ne diyorsun Tahir Ağa, muhtar şimdi köylüye oyun mu ediyor? Deli değil mi bu getirdiği adam?
Tahir : Bence bir oyun var bu işin içinde. Ya deli değil, ya da ne bileyim başka bir şey.
Hüseyin : Eğer öyleyse, eğer öyleyse yaktım çıranı Halis Ağa! Ah, oyun ettiği bir anlaşılsa, sülalesi göremez bir daha muhtarlığı.
Tahir : Cümle aleme rezil olur.
Hüseyin : Deli değilse nedir bu adam?
Tahir : Bilmem vallaha. Deli mi, akıllı mı, anarşik mi, artık orasını Allah bilir…
Hüseyin : Aman deli olmasın da ne olursa olsun. Bir ispatlasak, o saat kazanırım seçimi.
Tahir : He vallaha, o saat.


Hüseyin : Tahir Ağa.
Tahir : Buyur Hüseyin Ağa.
Hüseyin : Bilirsin seni severim.
Tahir : Bilmez miyim?
Hüseyin : Tuttuğunu koparırsın.
Tahir : Eh, öyle derler.
Hüseyin : Tahir Ağa, Halis Ağa'nın foyasını çıkarırsan sen çıkarırsın ortaya. Bir el atı versen, bu iş tamam.
Tahir : El atmasına atayım da, şu sıra bazı sıkıntılarım var.
Hüseyin : Senin şehirde tanıdıkların çoktur. Bir yol onlara danışsan, akıl öğreten çıkar elbet. Hele bir anlayalım, akıllı mıdır, anarşik midir, neyin nesidir bu adam?
Tahir: Şehire gitmesine giderim de, şu sırada bizim evde huzur yok.
Hüseyin: Hayırdır ne var?
Tahir: Benim karı sürekli sıkıştırıp duruyor, senin Gülfidan'ı bizim İlyas'a alalım diye. Sen de bir "he" deyivermedin.
Hüseyin: Canım şu deli meselesi hallolsun, seçim geçsin, o zaman bakarız. Sen önce şu işi şehirde bir soruşturuver.
Tahir: Vallaha kusura bakma Hüseyin Ağa, sen nikaha "he" demeden biraz zor.
Hüseyin: Zora koşma beni Tahir Ağa. İlyas gibi damadı kim istemez. Lakin Gülfidan'ın yaşı küçüktür.
Tahir : Ne küçüğü Hüseyin Ağa, evde kalmak üzere, tam on yedi yaşında. Hele bir etrafına bak, on yedisine gelip de evlenmemiş kız var mı köyde?
Hüseyin : Aslında çok talibi oldu da, hani anası yeni öldü diye everemedim.
Tahir : Canım elbet talibi çoktur, pişirdiği yenir, diktiği giyilir; has kızdır Gülfidan. Oğlum diye söylemiyorum, İlyas da sağlam çocuktur. Boyunun kısalığına bakma, güreşte kimi tutsa devirir maşallah.
Hüseyin : Bilmez miyim İlyas'ı, lakin benim kız ister mi acaba?
Tahir : Yahu, kiminle evleneceği kıza sorulur mu Hüseyin Ağa? Kız kısmısı ne anlar bu işlerden. Babası dururken kıza soracak olsak, o hooo ...
Hüseyin : Yok canım o karışmaz elbet. Hani demem o ki...
Tahir : Sen şu işe bir "he" de, şehri seferber eder foyasını çıkartırım ortaya Halis Ağa'nın. Muhtarlığı bir daha rüyasında görür.
Hüseyin: Yahu Tahir Ağa, İlyas'ın boyu Gülfidan'dan az biraz kısa mı ne?
Tahir: Eee, ne olmuş kısaysa? Kim görecek?
Hüseyin: Nasıl kim görecek? Tahir: Öyle şehirli züppeler gibi kol kola girip köy meydanında gezecek değiller ya.
Tahir: Sen hiç benim karıyla beni yan yana gördün mü?
Hüseyin: Yok.
Tahir : Tamam işte, bunları da gören olmaz. Hemboy ne ki? Huyları uygun birbirlerine, huyları.
Hüseyin: Bilmem ki...
Tahir : (Hüseyin'in ellerini tutar.) Hadi hayırlı olsun Yüzümü kara çıkarmaz İlyas.
Hüseyin: Öyle aceleye getirmesek, daha masrafları filankonuşmadan...
Tahir : Canım o iş kolay. Sen hele bir yol "he" de,gerisi kolay.
Hüseyin: Ne diyeyim, kısmetse olur.
Tahir : Yaktım çıranı muhtar. Foyanı meydana çıkartmazsam bana da Tahir Ağa demesinler.
( Perde kapanır)
SAHNE5
Gülfidan: Deli kardaş. Hele bi bakıversen.
Hamdi: Buyur bacım.
Gülfidan: Sana pilav, bazlama neyim getirdim.
Hamdi: Sağol, sağol. Daha bunları bitiremedim ama hadi alayım bari.
Gülfidan: Bir de ricam olacak.
Hamdi: Buyur bacım
Gülfidan: Kurban Deli Hamdi, aman kimse duymasın. Bir derdim var; ilacı sende.
Hamdi: Buyur bacı.
Gülfidan: Deli kısmışının kalbi temiz olurmuş; elinden geleni esirgemezsin gayrı.
Hamdi:Esirgemem.
Gülfidan:Sen benim kardaşım sayılırsın.
Hamdi:Elbet.
Gülfidan:Kendi kendime dedim ki "Gülfidan, utanma git Hamdi kardaşına."
Hamdi: Buyur, hoş geldin.
Gülfidan: Ne derler? Doktordan ve deliden utanılmaz. Ben de işte öyle ...
Hamdi: Sağol.
Gülfidan: Hamdi kardaş, Muhtar Halis Emmi'nin oğlu Remzi var ya. Hatırladın mı?
Hamdi : Şimdi çıkaramadım.
Gülfidan : Uzun boylu, babayiğit bir oğlandır. Hani dün seni omzuna almıştı.
Hamdi : Ha şu bizim Remzi.
Gülfidan : (Sevinçle) Hah sizin Remzi. İşte biz onunla birbirimize vurgunuz.
Hamdi : Ne güzel. Düğün ne zaman?
Gülfidan : Düğün sana kalmış Hamdi kardaş. İkimizi de babası bilmiyor. Sen babalarımıza bi söyleyiversen bu iş hallolur.
Hamdi : İyi de Gülfidan kardeş, siz kendiniz niye söylemiyorsunuz?
Gülfidan : Biz nasıl söyleriz. Tövbe utanırım babamdan, ağzımı açamam. Sonra yüz göz olduk diybabamın hırsı çıkar.
Hamdi : Gülfidan bak, sen annene söyle, annen de babana söylesin. Adet böyledir.
Gülfidan : Ah keşke anam olaydı. Anam bıldır öldü Artık anam, babam sen sayılırsın. Sen söyler sen olur bu iş.
Hamdi : Söylemeye söylerim de, şimdi bana kızmasınlar Gülfidan kardeş?
Gülfidan : Sana kimse kızmaz; sen delisin. Öyle dei deli deli konuşurken bir söyley
Öyle deli deli konuşurken bir söyleyiver. "Halis emm ioğluna Hüseyin emminin kızı
Gülfidanı alıver" de. Aslında babalarımız iyi anlaşırlar Bir akıllarına düşse bizim iş, itiraz neyin etmezler.
Hamdi : Remzi babasına söylese.
Gülfidan : Hiç olur mu Hamdi kardaş, "ben bunu isterim" diye. Onun istemesiyle olur mu? Babası kimi isterse. Yapıver şu iyiliği, sevaptır.
Hamdi : Yapmak isterim elbet de; ama böyle işlerde araya girmek, bilmem ki...
Gülfidan : Vallaha Hamdi kardaş, bu iş ya oldu, ya olmadı. Olmazsa canıma kıyarım, vallah kıyarım.
Hamdi : Aman bacım Allah esirgesin. Bir erkek için değer mi? Kız olsa neyse.
Gülfidan : Remzi de kıyar, ikimiz de kıyarız canımıza. Artık sen de köylünün diline düşersin, ilk günden ayağı uğursuz geldi derler.
Hamdi : Aman Yarabbim. (Kendi kendine) Olur mu,olur. Derler mi, derler. (Gülfidana) Gülfidankardeş, sen bu işi oldu bil. Ben bunu yarın köy meydanında söylerim. Benden söylemesi, gerisi babalarınıza kalmış.
Gülfidan : Tamam kardaşım; sen bi yol söyle; söz düşsün ortalığa; gerisine karışma. (Gülfidan çıkar,geri döner.) Hamdi kardaş, babalarımızın adını unutmazsın değil mi? Benim babam Hüseyin, Remzi'ninki Halis.
Hamdi : Merak etme Gülfidan kardeş unutmam.
Gülfidan : Hani karıştırırsan diye şey ettim de.
Hamdi : Karıştırmam, karıştırmam, yarın tamam siziniş.
Gülfidan: Allah ne muradın varsa versin. Allah akıl fikir versin. Allah aldığı aklı geri versin.
(Meydanın kösesinde iki kadın Gülfidan'ı beklemektedir.!
Fadime : Kız Gülfidan, buradayız gel.
Hatice : Konuştun mu kız, söyleyecek mi meydanda?
Gülfidan : Konuştum Hatice bacı. Yarın meydanda "Ha­lis emmi, oğlun Remzi'ye Hüseyin emminin kızı Gülfidan'ı alsana" diyecek.
Hatice : İyice belletseydin kız; isimleri karıştırır marıştırır…
Gülfidan: Bellettim bellettim
Fadime : Bu işten Remzi'nin haberi var mı kız?
Gülfidan : Yok Fadime bacı, nerden olsun. Aklında bile yok. Remzi'ye varsa yoksa top futbolu.
Fadime : Kız Allah canını almaya, öyle oğlandan habersiz olur mu, ya istemezse.
Hatice : Telaş etme kadın. Hele bir aklına düşsün, söz ortalıkta söylenir olsun, o da ister elbet
Fadime: Allah canım almaya. Kız, ne yere bakan yürek yakanmışsın sen. Daha oğlanın aklında yok, söz çıkaracaksın ortaya.
Gülfidan:Ne yapayım Fadime bacı, gönlüm Remzi'ye düştü bir yol. Ayıp değil ya. Boy bos desen yerinde, huyu desen, anammm, melek gibi.
Fadime: Sus kız; akşam akşam günaha girme.
Gülfidan: Babama kalsa, Tahir Emmi'nin oğlu güdük İlyas'a verecek beni.
Hatice: O da iyi kız. Güreşte pek kuvvetlidir.
Gülfidan: Kuvvetli olmaya kuvvetli de, Naim'in bir boy ufağı. N'edeceğim ben o kadar kocayı Hatice bacı.
Fadime: Hadi hayırlısı, hadi hayırlısı; madem Remzi'yi istiyon, o olur inşallah.
Hatice: Sen şimdi sessizce eve gir. Baban duymasın gece gezdiğini.
Gülfidan: Duyarsa kemiklerini kırar vallaha. Kırar vallaha. Siz gelmiyor musunuz?
Hatice: Yok, sen eve git. Bizim az biraz işimiz var.
Gülfidan: Hadi hayırlı geceler.
Hatice: Hayırlı geceler.
(Güllfidan çıkar. Fadime ve Hatice Deli Hamdi nin yanına giderler.)
Fadime : Deli kardaş hele bi bakıvesen.
Hamdi : Buyrun bacılar.
Hatice : Deli Hamdi, ruhsatın var mı, iki lokma görüşek.
Hamdi : Buyrun bacılar, Problem nedir bacılar?
Fadime : (Soruyu anlamazlar) Af buyur?
Hamdi : Yani size nasıl yardımcı olabilirim?
Hatice : Gayret senden, yardım Allah'tan deli kardaş.Benim ufak bir ricam olecek.
Hamdi : Buyur.
Hatice : Hamdi kardaş, benim bir çift küpem vardı.Ağabeyim taze gelinken almıştı. Teki düştü kayboldu geçen hafta.
Fadime : Her bir yere baktık yok.
Hatice : Dedik ki, yerini bilse bilse Deli Hamdi bilir.Deli kısmısının kalbi temizdir. Kalbine mi doğar, iyi saatte olsunlara mı sorarsın; artık orasını sen bilin. Buluver şu küpeyi.
Hamdi : Küpeye üzüldüm de bacım, yalnız bir hafta olmuş kaybolalı. Bilmem ki nasıl bulunur.
Hatice : Kurban Deli Hamdi. Ocağına düştük. İstesen bulursun.
Hamdi : Adın neydi bacım?
Hatice : Benim adım Hatice, aha bununki de Fadime.
Hamdi : Hatice bacı en son nerede küpelerin tamamdı?
Hatice : Çeşmede kovaları neyim dolduruyordum,vardı. Sonra hatırlamıyorum.
Hamdi : Tamam ben de bakayım ama; bak söz vermiyorum.
Hatice : He, gayret senden, kısmet Allah'tan.
Fadime : Deli kardaş benim de bir ricam olacak.
Hamdi : Sen de buyur bacım.
Fadime: Benim erim Alamanya'da. Son zamanlarda kötü kötü rüyalar görür oldum. Boyu devrilesice, Alaman kanlarıyla bir söyleşiyor, bir elleşiyor, Şeytan diyor kap saçmayı... (Sandalyeyi havaya kaldırır, elinden alırlar)
Hamdi : Aman bacım.
Hatice : Delilenme kız. Akşam vakti milleti başımıza toplayacaksın. (Fadimeyi oturtur.)
Fadime : (Torbasından, üç bebek çıkarır.) Üç tane bebek yaptım. Aha bu Alaman karısı, bu ben, ortadaki de benim herif.
Şimdi benim herifin yüzünü Alaman karıdan çevirip bana doğrudöndürürsen, gönlü o boyalı karılardan soğur da bana dönermiş.
Hamdi : (Duygulanmıştır.) Ah bacım, beş bin kilometre ötedeki kocan için buradan büyü mü yapı­yorsun sen?
Fadime : Ne yapayım deli kardaş, kaç yıllık erim, çocuklarımın babası. Oturup kalmışım bu köyde; elim kolum bağlı. Erim bilmez, elim yetmez, öyle korkuyorum ki.
Hamdi : Tamam Fadime bacım, ne istersen yapayım.
Hatice : Deli kardaş, şu baştaki Alaman karısı, şu Fadime,ortadaki bebek de bunun eri Cemalettin ağam. Şimdi sen Cemalettin ağamın yüzünü Fadime'den yana çevireceksin. Aha böyle.
Hamdi : Siz yapınca olmaz mı?
Hatice : Yok; bizim yapmamızla olmaz. Kalbi temiz adam gerek. Sen delisin. Kalbin temiz, elin uğurludur. Sen şimdi ağamın yüzünü çeviriver Fadime'den yana, biz sonra üzerindeki bu içliği çıkarıp pınarın gözündeki kayın ağacına asacağız. Rüzgar Alamanya'ya doğru estikçe, Cemalettin ağamın gönlüne Fadime'nin ateşi düşecek.
Hamdi : (Ortadaki bebeğin yüzünü karısından yana çevirir.)Oldu bakalım. Dilerim Cemalettin Ağa'nın gözü senden başkasına çevrilmez.
Fadime : Sağol kardaşım. Allah ne muradın varsa versin.Allah razı olsun. Gençliğinin hayrını göresin.
Hatice : Sağol Hamdi kardaş, tuttuğun altın olsun.
Fadime : İşin rast gitsin. (Bir çift yün çorap çıkarır.) Hamdi kardaş bu çorabı sana getirmiştik. Sıcak sıcak giyersin.
Hamdi : Sağolun bacılar, hiç gerek yoktu.
Hatice : Sıcak sıcak giyersin. E, bize de dua etmeyi unutmazsın gayri.
Hamdi : Ellerinize sağlık.
Fadime : Hadi bize eyvallah.
Hamdi : Güle güle, ayağınıza sağlık.
Hatice : Benim küpeyi de unutmazsın değil mi?
Hamdi : Merak etmeyin unutmam.
PERDE KAPANIR
Sahne6
Hüseyin: Ne zaman gidiyon şehre? Bir gün evvel anlayalım şu delinin foyasını. Akıllı mıdır, anarşik midir öğrenelim.
Tahir: He, he; korkma sen; ilk elim değdiğinde.
Hüseyin: Nasıl öğreneceksin?
Tahir: Bu işin uzmanı neyim vardır zahir. Ona sorarım.
Hüseyin: Uzman çavuşlara falan mı?
Tahir: Bilmem, hele bir danışayım. Bir yol gösterirler herhalde.
(Salih, Osman, Hasan, Ramazan, girerler.)
Salih,Osman,Hasan,Ramazan: Selammaleyküm ağalar.
Hüseyin: Aleykümselam.
Salih: Ne kaynatıyorsunuz ağalar?
Hüseyin: Hiç
Osman. Nasıl hiç
Tahir: Hükümet meseleleri filan. Hüseyin Ağa, hükümeti tazelemek gerek diyor da.
Ramazan: Ne tazelemesi, çay mı bu?
Tahir:: He ya çay gibi. İki de bir tazeleye tazeleye demlenmesine fırsat bırakmıyorlar hükümetlerin.
Salih: Bırakın hükümeti. Muhtar seçiminden konuşuyorsunuzdur siz. Muhalefet neyim yapıyorsunuzdur.
Tahir: Tövbe, aklımıza bile gelmedi.
Hüseyin: Tut ki konuştuk. Yasak mı?
Salih: Elbet değil. Yalnız demem o ki, yüksek sesle konuşun da biz de dinleyelim.
Hüseyin: Halis Ağa'nın son icraatı pek keyfinize gitmiş anladığım. Bir delisi eksikti köyümüzün.
Osman: Üzme kendini Hüseyin Ağa. Adaylığını koyacaksan koy. O başka. Amma velakin kendini de eğlenceden mahrum etme.
Salih:elbet. Sen de gel eğlen
Osman. Bir güldürüveyo bi güldürüveyo, görme
Ramazan:Saçma karışık anlatıp duruyo
Hasan: He ya, bir ondan, bir bundan. Karıştırıp duruyo. Açık oturum gibi.
( Muhtar ve Ömer girerler)
Muhtar: Merebayın akedeşler
Hüseyin: Rüstem çay getir.
( Hamdi göbek atarak girer)
Hamdi: bugün 53kasım Perşembe. Deliniz hayırlı günler diler
Osman : Vay anam vay, banka reklamı gibi.
Hasan : Demir Hamdi bu. Demir gibi maşallah.
Hamdi : Demir Hamdi, hayırlı işler, pardon, hayırlı kahveler diler.
Tahir : Yahu bu ne kibar deli; "pardon" diyor.
Salih : Eh, tabi. Şehir delisi bu. Kibar olacak elbet.
(Rüstem çayları dağıtır. Hamdi'ye de verir.)
Rüstem:(Hamdi 'ye) Senin ki paşa çayı, su kattım içine.
Hamdi:(Bir dikişte içer.) Eline sağlık kahveci güzeli.
Rüstem: Tövbe tövbe
Osman: (Hüseyin'e.) Demedim mi, demedim mi? Hele Rüstem'in yüzüne bak.
Hüseyin: (Gülerek.) He vallaha. Rüstem'in köpüğü kaçtı.
Ömer: Deli Hamdi uykun var gibi, dün gece geldiler mi?
Hamdi: Dün gece uykum kaçtı ağalar.
Ramazan: Uykun nereye kaçtı?
Hamdi: Bilinçaltıma kaçtı
Osman: Haydaah, bunu da taze duyduk
Hamdi: Uykusuzum, uykusuz. Uygunsuz bir rüya gördüm, uykum bilinçaltıma kaçtı.
Ömer: Deli Hamdi çişin nereye kaçtı?
Hamdi: O da bilinçaltıma kaçtı
Rüstem: (Gülerek.) Çişi piliç-altma kaçmış
Hasan: Muhtar, bu ne hoş konuşuyor böyle.
Muhtar: Sayenizde akedeşler.
Ömer: ( Ortaya çıkıp ramazanın ensesine bir şaplak atar)
Len Ramazan, çişin nereye kaçtı?
Ramazan : (Ramazan Deli Hamdi'yi taklit ederek) Piliç-altıma kaçtı ağam
Tahir : Delilenmeyin len. Oturun. Deli olan siz değilsiniz.
Salih: Tahir Ağa, çişin nereye kaçtı?
Tahir: Tövbe tövbe
Hamdi: (Muhtar'a dönerek) Halis Ağa, oğlun Remzi'ye Hüseyin Ağa'nın kızı Gülfidan'ı alsana. Gül gibi kız.
Herkes : Haydaah!
Osman: Bu da nerden çıktı şimdi.
Hüseyin: : (Ayağa kalkıp Hamdi'nin ensesine bir tokat atar.)
Sus len deli. Sana ne benim kızımdan.
Hamdi: Bu ne be! Ben oynamıyorum hocam
Tahir: : (Hamdi'ye bir tokat daha atar.) Durduk yerde laf çıkama len. Sana sorup da mı verecek kızını. Deli
Hasan: (Araya girer.) Durun ağalar. Ne var kızacak. Deli deli konuşuyor işte.
Hamdi: : (Tahir'e bir tane vurup kaçar.) Alacağınız olsun sizin
Muhtar: Dur oğlum büyüklere el kalkmaz
Ramazan: Deli bu muhtar; büyükten küçükten ne anlar,
Salih: (Muhtar'a.) Ne dedi bu? Remzi'ye Gülfidan'ımı al dedi.
Osman : Öyle dedi.
Muhtar : (Salih'e.) Allah allah, hiç düşünmedikti.
Salih : Neden olmasın.
Hüseyin : Geleli iki gün oldu. Remzi'yi, Gülfidan'ı nereden öğrendi bu.
Ömer : Yoksa sen mi öğrettin Hüseyin Ağa?
Hüseyin : (Ayağa kalkıp Osman'ın üzerine yürür.) Ne dedin sen!
(Hüseyin'i tutarlar.)
Ömer : Vallaha şaka dedim Hüseyin Ağa.
Hasan - Salih: Şaka, şaka
Rüstem: Sen de şakanı bil be Ömer. Öyle aklına her geleni...
Muhtar: (Kendi kendine.) Bu deli, benim Remzi'yi, Hüseyin Ağa'nın Gülfidan'ını nereden bilsin? Kim kimin nesi nasıl öğrendi? Kalbine malum oldu herhal. Boşuna dememişler, aptala malum olur diye.
Salih: (Yavaşça muhtara.) Sen bu işi bir düşün Muhtar.
Muhtar: Neden olmasın. Hele bir benim karıya danışayım
Tahir: Halis Ağa, öyle deli sözüyle oğlunu everecek değilsin herhal.
Salih: Bu öyle pek deli sözüne benzemiyor. İşaret büyük yerden gibi.
Osman: : Kim bilir hangi evliya gözüktü gece gözüne.
Hasan: Ben diyorum size, deli kısmisi, ayağı destur-lu, ağzı mübarek adamlardır. Bir bildiği ol­masa söylemez öyle.
Hüseyin: Çayları tazele hele Rüstem.
Hamdi: Ben, Fatih Sultan Mehmet. Ağalarım, vezirlerim. Şimdi sizleredir sözlerim. Cabbarlı kılıçlarımızın ucunda. Kır atlarımıza binelim, fetheyleyelim düşmanların hepisin.
Hasan-Salih: (Heyecanlanarak ayağa kalkarlar.) Allah, Allah!
Hamdi: İskender'den bu yana, Osman Gazi'den Yıldırım'a, altlarında alev saçlı atlarla, şehitlerle melekler, göklerde el ele
Muhtar: Allah Allah!
Hamdi: Mercidabık'ta, Dumlupınar'da, benim yüreğim topraklarda değil, yıldızlar içinde göklerdedir. Geceler boyu alnıma düşen, düşmanın çizmesi değil, ay gölgesidir.
Hasan: Aslanım benim.
Salih: Yiğidim benim! (Kalkıp Hamdi'yi öper.)
Ömer: Heyt aslanım be! Nerde Dodurga'nın Cabbarlı'nın sünepe delileri, nerede bizim Deli Hamdi'miz.
Ramazan: Ne delisi Ömer ağam. Demir Hamdi bu, Demir, : (Hamdi'yi taklit ederek, heyecanla) Ben Fatih Sultan Mehmet'in fedaisi, pir aşkına çaldım kılıcı düşmana. Savulun bre gafiller..
Salih. (Hasan'ı oturturlar.) Dur Hasan Ağa, delilenme
Osman: (Eline yerden bir dal alır, sandalyesine ters otun, Altımda düldül, elimde zülfikâr, haydin kardaşlar düşmana sefer var! (Osman'ı yatıştırırlar.)
Ömer: Ağalar, deli bize yaramadı.
Muhtar: Bir kusuru olduysa...
Ömer: Yok muhtar alınma. Hamdi'nin bir kusuru yok. Kusur bizde galiba. Deli köyümüze ağır geldi. Hani ne derler, bi numara büyük geldi
Salih: Biraz öyle galiba. Hafiften cozutmaya mı başladık ne.
Muhtar. Yok akedeşler, estağfurullah. Sizde kusur neyin yok. Mesele delide. Deli kuvvetli olunca, tesiri de kuvvetli oluyor.
Ömer: Haydi hayırlısı.
Rüstem: Salih Ağa çişin nereye kaçtı? (Salih'i taklit ederek.) Piliç-altıma kaçtı Rüstem.
Salih: Sus len kahveci güzeli, sen kendi altına bak
Ömer: İngiliz'in papucu, Amerika'nın kolası, şim­dide köyümüzde Deli Hamdi modası.
Perde Kapanır

Sahne7
Fadime: Deli kardaşlar huuu… A bu duymaz da şimdi
Hamdi: Biz kimleriz? Biz deli dolu pardon akıllı uslu delikleriz
Hatice: Deli Hamdi huuu biz geldik Hani dün sana çorap getiren
Hamdi: oooo bacılar hoş geldiniz. Umarım ziyaretiniz kısa olur.
Fadime: o niye
Hamdi: İyi saatte olsunlarla toplantım var…
Fadime: Yaaaaa
Hatice: Ay bu iyice delirmiş.
Fadime: He kız dün akıllı uslu konuşuyodu.
Hatice: He elbet Bizim heriflerin yanında dura dura iyice cozuttu fukara
Hamdi: Bugün 84 Kasım çarşambaertesi deliniz hayırlı tandırlar diler.
Hatice: Hani benim küpe vardı bulundu. Allah senden razı olsun
Hamdi: Ben mi buldum
Hatice: Elbet
Fadime: Ben de dün gece bi rüya gördüm. Benimki oturmuş kara beni düşünüyo. Allah senin ne muradın varsa versin. Seni kem gözlerden korusun. (çeşitli bitkilerin olduğu torbaları Hamdi’ye asalarlar. Tüüü Tüüüü tüüüü
(Sahne boşalır. Ve Hasan ve Muhtar girerler),
Hasan: Hanımına dştın muhtar.
Muhtar: He benim hanım aklı yattıvedi. Gülfidan iyi kızdır sessizdir dedi
Hasan: Öyle. Efendi kız. Vur ağzına, al lokmasını.
Muhtar: Anası da yok. Öyle sahipsiz olursa, yeni evini ev beller.
Hasan: Remzi de istiyor mu
Muhtar: Ona ne. Evlendirecek olan benim. O ne karışır.
Hasan: Muhtar bu deliyi getirmekle iyi akıl ettin vallahi. Deli meli ama bak insana yol da gösteriveriyo bilmeden
Muhtar: He ya, kalbi neyim temiz. Gerçeği görüyor.Doğru iş, malum oluyor.
Hasan: Öyle ya
Muhtar: Hasan Ağa yahu, sen sabahleyin kendini biraz fazla kaptırdın. Öyle elinde kılıç var gibi...
Hasan: Yahu sahi. Ayıp mı oldu dersin?
Muhtar: Yok ayıp olmasına olmaz da, hani ne bileyim,komşu köylerden bir duyan olur, laf maf ederler.
Hasan: Sade ben değil, herkes heyecanlandı. Coşturdu Deli Hamdi bizi.
Muhtar: Orası öyle de
Hasan: Çocukluğumdan beri hep hayal neyim ederim; eski savaşlarda olaydım, atımı şaha kaldırıp şöyle bir kılıç çekeydim diye.
Muhtar: Ben de bazen... neyse.
Hasan: Hele söyle söyle.
Muhtar: Bir şey yok.
Hasan : Bak ben deyiverdim, sen de deyiver. Kimsey söylemem.
Muhtar : Arada bir öylesine hayal kurduğum ol Sanki Hazreti Ömer gibiymişim de, herkesin hakkını dağıtıyormuşum diye.
Hasan : Oh ne güzel.
Muhtar : Ünüm yedi cihana yayılıvemiş. Nerde bir garip var, mahkemeden, avukattan önce bana gelimiş. Hani öylesine hayal işte.
Hasan : Ne güzel, ne var bunda saklayacak.
Muhtar : Olsun. Sen yine de kimseye söyleme. Muhtar kendini "Hazreti Ömer sanıyor" diye laf çıkarırlar arkamdan.
Hasan : Söylemem, söylemem. Neyse, kızı istemeye ne zaman gidiyorsunuz?
Perde kapanır

ahne 8

Hüseyin: Hele çayları tazele çaycı güzeli
Hamdi: Gazoz ısmarla Hüseyin. Gazoz çaydan hayırlıdır.
Hasan: sus yeğenim sen karışma.
Hamdi: gazoz ısmarla ağanın eli tutulmaz.
Hüseyin: Bizde ağalık mı kaldı. Ağa diyorsanız lafın gelişi.
Rüstem: Olur mu Hüseyin Ağa .Ağasın helbet
Hüseyin: Nerde o eski ağalar. Beş köyü birden titretirlermiş. Ankara’da hökümet neyse, köyde de ağa oymuş. O devirde ağa olacaktım ki…(Ayağa kalkar kasılarak yürür)Ayağımda rugan çizme, elide gümüş kırbaç,atım desen küheylan. Ağa geliyor dediler mi, millet selama duracaktı. (Oturur) O zaman muhtarlık seçimine girmem de gerekmezdi.Ağa dediğin doğuştan seçilir. Biz de ağa mıyız
Ramazan: Bu da cozutmaya başladı.
Ömer: Millet kafayı yiyor valla. Bizim mıhtar seçimi kazanayım derken köylüyü kaybedecek.
Osman: Len Deli Hamdi piliç-altın nasıl
Hamdi: duyduk duymadık demeyin. Duyduk duymadık demeyin. Rüyada gördüm deyin,herkes inanır.Görünen köy elbet kılavuz istemez.Önemli olan görünmeyen köyü görmektir.Kalkın ağalar düşün peşime sizi fareli köye götüreyim.Kaf dağını Kafkas dağını peri padişahının sarayını göstereyim.
Osman: Allah, yine şenlik var.
Salih:Helal sana mıhtar; ne iyi akıl ettin bu deliyi.Bu seçimi de kazanırsın garanti.
Muhtar: Sağolun akedeşler sayenizde
Hamdi: ( kovaya su doldurmuştur.) Savulun! Denizler fatihi Barbaros Hayrettin geliyor.( Suyu oturanların üstüne serper, insanlar kaçışır)
Tahir: Dur len deli
Muhtar: Yapma oğlum akıllı ol
Hüseyin:Bir bu eksikti salak(Hamdiyi yakalr tokat atar)
Osman. Yüz verdik deliye su serpti ahaliye.
Ramazan: Cinler,periler, Fatihler,Barbaroslar…. Köyümüz kalabalıklaştı arkadaşlar
Hamdi: Ağalar sizi … silifkenin yoğurdu.(türküyü söyler)
Hüseyin: Bu bize anaavrat sövüyo
Muhtar: Yok Hüseyin ağa sövmedi. Delideli konuşuyo işte.
Hüseyin: Yok yok vurdum diye bana sövdü bu.
Muhtar. Hiç olur mu insan büyüğüne söver mi?
Hüseyin: Ah muhtar, huzurumuzu kaçırdın durup dururken
Hasan: Yok be Hüseyin Ağa ne güzel eylerşiyoruz işte.
Osman: Helbet onun sövmesinden ne olacak. Kalbi temizdir onun. Ne söylese rahmettir.
Ramazan: he ya biraz önce üzerimize rahmat yağdırdı.
Ömer: Ne güzel sövdü Demir Hamdi. Hele bi dah sösene. Nereye gitti bu.
Salih: sizin Silifkenin yoğurdu. Dedi
Osman: Ömere Ömer senin silifkenin yoğurdu
Hasan: Tahir Ağa senin silifkenin yoğurdu
Tahir: Tövbe tövbe
Hüseyin: Yapmayın ağalar: Şimdi de bu mu çıktı? Şu deli ne söylese papağan gibi tekrarlıyorsunuz.. Deli o mu, siz mi belli değil.
Ömer: Biraz önce sen de elinde gümüş kırbaçla kühelena binip…
Hüseyin : O içimden geldiydi.
Osman: Bizim de içimizden geldi
Hasan: Helbet.
Ömer: Mıhtar haklı. Köyümüz son günlerde kaynamaya başladı Eskiden herkes kendi delisini evde saklardı. Şimdi birerikişer meydana salıvedi
Hüseyin: Sen ne demek istiyon
Ömer: Sözüm sana değil Hüseyin ağa öyle ortadan konuşuyom. Başta Hamdi’ye gülerken, ona benzemeye başladık sankim
Salih: Ağalar önemli bişey sölücem. Kulak Kesilin sizin silifkenin yoğurdu.
Tahir: aaa yeter gari. Salih senin de silifkenin yoğurudu…
Rüstem: Muhtar biri Hamdi’yi soru veyo
Perde kapanır ( silifkenin yoğurdu kısımlarında bütün köylü türküye göbek atarak eşlik eder)

Sahne 9
Muhtar:Pınarın düzünde yakalayıvedik hırsız herifi. Hamdiyi tutmuş kolundan götürüveyo.
Remzi: Belinden yakaladık.ellerini neyim bağlayıp candarmaya teslim ettik.
Muhtar: (Kasılarak) Hökümet katında itibarımız artıvemiştir. Baş çavuş teker teker elimizi sıktı.
Hamdi: Tarihi bi yanılgı içerisindesiniz ağalar.
Hasan: He kurban, bize tarih anlat. Fatih ol Barbaros ol… Yorgunluğumuz geçivesin.
Osman: Allah, gazamız mübarek olsun.
Herkes: Sağol seninki de.
Hamdi: Hele oturun ağalar, Soluklanın. Ağalar bacılar ben deli değilim.Kaçırmadılar beni. Arkadaşımdı candarmaya verdiğiniz. Hani geçen gün muhtara Rüstem’e beni soran.Ben üniversite öğrencisiyim. Arkadaşım da sınıfımdandır. Gazete ilanınızı görünce tez konumu bitmek için fırsattır diye geldim.
Salih: Dün Fatih Sultan Selim’di. Bugün öğrenci bakalım yarın ne olacak.
Ömer: Ağalar bu deli, deli deli konuşmuyo, esah söylüyo galiba.
Herkes: Esah mı
Muhtar: sen şimdi kandırdın mı bizi yeğenim.
Hamdi: Kısmen muhtar.ş
Muhtar: Nasıl kısmen
Hamdi: Akıllı sözlerdi sölediklerimin bir kısmı. Arada içimdeki deliden de örnekler sundum sizlere. Kimse tümüyle değilidir ya da tümüyle akıllı. Kendine normal diyen herkesin içinde biraz delilik vardır aslında. Baklavaya bile bir tutam tuz atardı ninem. Aynen öyle, içinde bir tutam delilik bulunmayan adamın tutmaz aklının mayası.
Hasan: Yani sen şimdi akıllı mısın deli misin?
Hamdi: İnsanlar deliler akıllılar diye ikiye ayrılmazlar. Her insanın içinde biraz delilik vardır.kimi saklamayı beceremez kimi becerir.
Tahir: Ben size söylemiştim. Akıllı bu adam diye.
Muhtar: Köyümüzün havası suyu iyi gelmiştir. Deli akıllanmıştır.
Rüstem: Yahu ağalar hangi deli çıkıp da ben deliyim der. Tabi ki akıllıyım diyecek.
Osman. Delisin akıllısın. Biz senden memnunuz.
Herkes: He memnunuz.
Hamdi: Ben de sizden memnunum. Yalnız şimdi bırakın gideyim.Arkadaşım kurtarayım.Eğer isterseniz arada yine gelirim köyünüze. Vaat ettiğiniz parayı da istemiyorum. Hakkınızı helal edin
Herkes: Helal olsun
Hamdi.Şimdi son bir sözüm var.Komşu köyde deli varmış sizinkinde yokmuş. Gazete ilanıyla deli buldunuz. Ey canlar komşu köyün delisinden size ne! Önce siz kendi yüreğinizdeki deliye bakın. Deli Hamdiye özendiniz deli oldunuz, peşinden koştunuz. Ancak kendi içinizdeki deliyi kendinizle tanıştırmadınız. Batıl inançlara kanıp başka deliler yarattınız. Sofranıza herkesi konuk ettiniz. Kendi delinizi ağırlamadınız. Yarın erkenden uyanın. İçinizdeki deliyi de uyandırın. Gel benim deli başım birlikte kahvaltı edelim,dolaşım deyin. O zaman daha akıllı olursunuz. Batıl inançlardan kurtulursunuz. İçindeki deliyi serbest bırakan aklını da bırakmaz ellere
(Herkes tarafından alkışlanan Hamdi dışarı çıkar)
Muhtar: Ne güzel konuştu Hamdi diğil mi akedeşler
Herkes: He ya
Rüstem: Şimdi bu akıl mı deli mi
Osman: Akıllı akıllı
Muhtar: Deminden de dediydim. Köyümüzün havası suyu iyi geldi deliye. Akıllanıvedi birden. Size düşen bu icraatımı unutmemek
(Akıllı akıllı yok yok deli valla deli sözleri arasında perde kapanır.)